16 Şubat 2015 Pazartesi

ÖZGECAN ASLAN, ÖNYARGILAR VE KÖTÜLÜK PROBLEMİ



Bugün girdiğim bir dükkanda televizyon açıktı. Gündeme damgasını vuran, canları acıtan, yürekleri kanatan, Özgecan Aslan cinayeti ile ilgili bir haber vardı. Bu olayla ilgili herhangi birşeye rastladığımda kayıtsız kalmak, iki laf etmeden durmak gelmiyor içimden, sustuğumda öfkem katlanıyor, canımı acıtıyor. Dükkan sahibi beyefendi de aynı ihtiyaçta olacaktı ki, biraz konuştuk, canilere beddua okuduk. Özgecan için Allah’tan rahmet diledik. O esnada bir müşteri girdi dükkana. O da aynı bizim gibi hacet giderme arzusuyla birşeyler söylemek istedi ve dedi ki “O katil var ya o katil, o kıza elini kaldırdığı anda Allah onu çarpacaktı, böyle gök yarılacak ve üstüne düşecekti...”

Özgecan için çok üzgün olan bu “sitemkar” genç adam, kötülük problemi üzerine, daha evvel bu problemle ilgili bloguma yazı yazmış olmama rağmen, bir kez daha yazma ihtiyacını hissettirdi. Yazının ilerleyen kısmı “Tanrı ve kötülük ilişkisi” ile ilintili olacak.

Lakin, o konuya geçmeden evvel konu ile ilgili kusmak istediğim bir şey daha var. Bu da bu olayı takip ederken, gazete yorumlarında, twitter’da, orada burada denk geldiğim , çok müslüman (!) geçinen birtakım cahil, kendini bilmezlerin, hiç tanımadıkları pırıl pırıl bir insan hakkında ileri geri konuşmaları ve onun dini inancını sorgulamaları, hatta ve hatta “tacize uğrayan-öldürülen o kız zaten ateistin tekidir” gibi alçakça söylemleri, önyargılarından kaynaklanan zanları ki zannın yasak ve günah olduğunu ayetlerden biliyor olmalıyız, müslümansak... Bilemiyorum, onları bu kalleşçe söylemlerde bulundurtan, bilinçaltlarında var olan bir kötülük problemi, yani Allah ve Özgecan’ın başına gelenleri yanyana koyamamaları ve bu sebeple akıllarınca Allah’ı aklamak için (sümme haşa) Özgecan’a iftira atmak mı; yoksa gözlerini kör etmiş olan, Rablik rolüne soyunmaya can atan kibirli hevaları / benlikleri mi? Bu sorunun cevabını bilmesem de ben  her iki argümana da cevap vermeye çalışacağım bu yazımla. 

Yalnız, antrparantez açarak, şunu bir kez daha belirtmeden geçemeyeceğim, değil zulme uğramanın, tecavüz-taciz mağduru olmanın yahut cinayete kurban gitmenin, haksız yere bir tokat yemenin bile ırkı, dini yoktur. İslam’a göre bu günün ateisti yarının potansiyel müslümanıdır, insandır, Allah’ın verdiği candır ve ne bir ateiste, ne bir müşriğe, değil tecavüz etmek, durduk yere öldürmek, yumuşak bir tokat dahi atamazsın. Bunlar Firavun’a ve onun uydularına / yardakçılarına has davranışlardır. Nokta.

Kibirle ve Tanrı’lık taslayarak, Özgecan’ın yahut bir başkasının dinini-inancını-takvasını -üstelik elle tutulur hiçbir delil ortada yokken- sorgulayan, zanla hareket edip iftira atıp, günaha girenlere tövbe etme vesilesi olsun niyetiyle, Cumartesi günü Özgecan’ın kendisine ait facebook profilini incelerken rastladığım ve ekran görüntüsünü almak suretiyle sakladığım bir fotoğrafı paylaşayım. Aşağıdaki fotoğraf sevgili Özgecan’ın 6 Ocak 2015 tarihinde yaptığı bir paylaşımdır. Kendisine Yüce Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Özgecan’ın da kendisini unutmayacağını bildiği Rabbi, Rabbimiz, onu cennetinde en güzel şekilde rızıklandırsın. O zalimleri de bu dünyada gereğince, hakkıyla cezalandırabilir miyiz bilmiyorum ama son nefeslerini verdikten sonra cehennem azabının en acıklısıyla cezalandırsın inşallah!



Şimdi, yazımın başında belirttiğim “Tanrı ve kötülük ilişkisine”  yavaştan geçecek olursak:

Öncelikle birşey sormak istiyorum. 

Bu yazıyı okuyan tek bir vicdan sahibi aklıselim insan evladı “Özgecan’ın ve ardında gözü yaşlı, kalbi delinmiş kalan anne-babasının yaşadığı şeyler iyidir. O katiller de aslında Özgecan ve ailesine iyilik yapmıştır” diyebilir mi?

Diyemez değil mi? Ve muhtemelen diyene de akıl ve kalp sağlığı yerinde bir insan gözüyle bakmaz?

Ama bunu demeye dili varmayan çünkü bunu demenin kötülükle- kötülerle mücadele etmek yerine, onu baş tacı etmek olacağını için için, vicdanının derininde bir yerlerde bilen AYNI insanoğlu,          "Bizlerin Tanrı’nın birer parçası olduğumuzu, yahut bizim Tanrı parçası taşıdığımızı" iddia eden öğretileri savunabilir, bunları savunmuş olan isimleri sırf o güne dek muhterem, kutsal insanlar olarak duyageldikleri ve hafızalarına yerleştirdikleri için bağlılıkla sevebilirler. 

Kendinin Tanrı’nın parçası olduğunu savunman yahut insanların Tanrı’dan bir parça olduğu görüşüne inanman ASLINDA ne demektir biliyor musun?

Tanrı apriori (önsel yani önkabulümüz) olarak mutlak iyi olandır ya...

Eğer sen yahut Suphi Altındöken (Özgecan’ın katili) yahut Cem Garipoğlu (Münevver’in katili) Tanrı’nın birer parçasıysanız,
Suphi ve Cem  İYİDİR! (Çünkü onlar ve herkes, Tanrı’dan bir parça ve Tanrı mutlak iyi olan ya hani!?!)

E peki diyelim ki Suphi ve Cem Tanrısal birer parça olarak çok iyiler (!) bu durumda bu maruz kalınan cani hareketleri nasıl açıklayacağız Özgecan ve Münevver ve bu kızların aileleri açısından? Demek zorunda kalacağız ki “Bu onların tekamülü için gereklidir, iyidir” (Yani eriyorlar, daha da tanrısallaşıyorlar sümme haşa!)  

Peki bu gaddarca eylemleri Tanrısal parça taşıyan(!) iyi kalpli (!) Suphi ve Cem açısından nasıl izah etmek durumunda kalacağız?

Onlar da tekamül için gerekli olan şartları sağlayan ve zor rolleri kabul eden birer aktörler. Tekamüllerini böyle tamamlayacaklar.

Oldu mu sana caniler en baş tacı, mükemmel yaratıklar? 

Oldu mu kötüler, caniler iyilerin, masumların tekamülünde rol oynayan gizli iyilik melekleri!!!

Bu anlattıklarımı anlamadıysan, lütfen bir kez daha yukarı dön, oku ve üzerinde düşün. Anladıysan ve hala bu sapkın, sana farklı kültürlerde farklı isimlerle yutturulan, İslam’da da vahdet-i vücud, yahut vahdet-i şuhud felsefesiyle tasavvuf aracılığıyla varlığını sürdüren bu sapkın öğretiyi savunabiliyorsan, git ve Facebook duvarında bu sapkın görüşleri savunan Rumi’den, İbn Arabi’den, Rabbani’den ve ismini hep kutsal olarak belleğine yerleştirdiğin nicelerinden alıntılayarak paylaştığın dörtlükler, satırlar arasına “CEM GARİPOĞLU VE SUPHİ ALTINDÖKEN BİRER İYİLİK MELEĞİDİR” diye de yaz. Zira, ahlak mantıklı davranmayı gerektirir. Mantıklı-tutarlı davranmak da senin üst satırda tırnak içindeki cümleyi savunmanı gerektirir! 

Henüz işin bitmedi yalnız... Onların cezasını bulmasını da asla isteme ne bu dünyada ne de ahirette. Cezalarını ahiret için de isteme çünkü bu felsefeyi savunurken Yüce Allah’tan bunu bile dileme hakkın olmadığını bil. Merak etme sen bilmesen ve onları sadece ruhuna dokunan edebi sözleriyle tanısan da, bu tasavvuf büyükleri (!) buna hakları olmadığını biliyor ve o yüzden kimi zaman cennet ve cehennem aslında manevi alemler, Kitap’ta mecaz yoluyla anlatılmış gerçek değil tevil edilmeleri gerekir, cennet Allah’la birlik olma hissi, cehennem Allah’tan ayrı düşme hissi, cennet dediğin ne ki birkaç köşkle birkaç huri, bana seni gerek seni yahut bazen de daha açık sözlü olup cehennem diye birşey aslında yok ya da cehennemdeki ateş yakmayacak, yani vadedilen cehennem aslında farklı öyle tehdit edildiğin gibi bir yer değil  vs. vs. diyorlar.  E haklılar! Çünkü savundukları felsefenin tutarlı olması için buna mecburlar! Allah ne kendi parçasını cezalandırır, ne de bu dünyada tekamüle katkıda bulunmak gibi kutsal ve ulvi (!) bir görevle onurlandırdığı (!) Suphi ya da Cem’i... Ve fark etmişsindir bu felsefe ile gönderdiği kitaplarda insanları tuzaklarına ve oyunlarına karşı uyardığı İBLİS’i de cezalandıramaz. Çünkü evren(ler) ve elbette içindekiler Allah’ın bir parçasıdır... İblis de yine üstüne düşen rolü yerine getirmektedir!!! Cehenneme gitmesi yahut gittiği cehennem adlı mekanın ona zarar vermesi elbet düşünülemez bu durumda!


Bu sapkın öğreti doğduğun coğrafyada tasavvuf adıyla özbenliğine zulmetmene yardım edecek. Başka coğrafyalarda ise Hinduizm, paganizm, yahut Spiritualizm (ruhçuluk) gibi isimlerle... 

Özetleyecek olursam, 

1) Tanrı apriori iyidir
2) Her insan Tanrı’dan kopan bir parçadır (panteizm, panenteizm, vahdet-i vücud/ şuhud)
3) Bu durumda Cem Garipoğlu’da, Suphi Altındöken de, İblis de iyidir. İyilikleri tekamüle katkıda bulunmalarında gizlidir (!)
4) Tanrı’nın ne kendi parçasını ne de tekamüle katkıda bulunan Suphi ve Cem gibi gizli iyilik meleklerini (!) cezalandırması mantıklı değildir.
5) Bu durumda zalimler için azap yeri, yani cehennem, gerçekte yoktur, olamaz. Çünkü ortada ASLINDA zalim de yoktur, kötülük de yoktur!


Bilmem fark ettiniz mi? Bu yukarıdaki paradoksal felsefi sistem, sözüm ona Tanrı’nın iyiliğinden taviz vermemek için, "İyi olan Tanrı kötülüğü yaratmadı, çünkü aslında herşeyi tekamül için yarattı" diyerek, yani var olan kötülüğü, gözümüzün önündeki realiteyi şizofrenik bir şekilde yadsıyarak, (ki Tanrı zaten eksikliklerden münezzeh olansa, parçası için tekamüle niçin ihtiyaç duyduğu da ayrı bir konu!?) bize başa gelen felaketlerle ermeyi, canilere sevgiyle yaklaşmamızı, onların aslında iyi olduklarını, kötülüğün gerçekte iyilik olduğunu, acı çekmenin faydalı olduğunu aşılıyor. 

Peki... Aklıselim insanlar olarak artık yukarıdaki sapkın tabloyu kabul edemeyeceğimiz, bu tablonun herkes bu sapkın felsefeye inanıyor olsa hem bu dünyayı bir kaos ortamına çevirmeye muktedir hem de kutsal kitapların apaçık ayetleri ile ters olduğunu kavramış insanlar olarak, nasıl anlamlandıracağız biz tüm bu kötülüğü?

Yani apriori iyi olarak tanımladığımız Tanrı var ise neden kötülük var? Ya da bu gün dükkana gelen genç müşterinin deyimiyle “O katil var ya o katil, Özgecan’a elini kaldırdığı anda Allah onu çarpacaktı, neden çarpmadı???”

Şunlar üzerinden gidelim:

-Tanrı apriori iyi.
- Şizofren değiliz, kötülük de var. Onu deneyimliyoruz.
-Şizofren değiliz, iyilik de var; onu da deneyimliyoruz.

“Kötülük varsa Tanrı yok” diyebiliyorsak eğer -ki ateistlerin büyük bir kısmı madem tanrı var o zaman neden Afrika’da açlar var? neden Özgecan’a tacizde bulunan Suphi var? vs. sorularını sıklıkla yinelerler- o zaman bir teist olarak benim de şu soruyu sorma hakkım var:


Tanrı yoksa neden iyilik var? Neden dünyada israf edilse dahi herkese yetecek kadar gıda reservi var? Neden Özgecan’ın yaşadıklarını protesto eden ve suçluların cezalandırılmasını can-ı gönülden isteyen yüz binler var?

Kötülüğün varlığı Tanrı’nın yokluğuna bir delil ise, o zaman iyiliğin varlığı neden Tanrı’nın varlığına bir delil olmuyor?  

Felsefede sorular tersine çevrilerek sorulur ve anlamlı mı bir bakılır.

Açıkçası ben ne ateistlerin sorusunda, ne de kendi sorumda beni TEK BAŞINA Allah’ın varlığına ya da yokluğuna ikna edecek bir nitelik göremiyorum. 

Demek ki kötülük problemi başlı başına Allah’ı inkar etmek için bir neden değil. Kötülük problemi bir baş kaldırış, isyan aslında. Kötülük varsa Allah yok demek kadar, iyilik varsa Allah var diyememe karamsarlığı, bedbahtlığı.

A’la Suresi

Rabbinin o yüce adını tespih et! O ki yarattı, düzene koydu, O ki miktarını, şeklini belirledi, yolunu çizip aydınlattı.O ki otlağı çıkardı, Sonra da onu sellerin sürüklediği morarmış bir atık haline getirdi. Seni/sana okutacağız da artık unutmayacaksın. Allah'ın dilediği müstesna. O, açıklananı da gizleneni de bilir. Sana, en kolay olanı kolaylaştıracağız.Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver! İçine ürperti düşen, öğüt alacaktır.İçi kararmış bedbaht ise ondan kaçınacaktır. En büyük ateşe girer o.

Amaç gerçekten doğruya, gerçek olana ulaşmaksa evren ayetlerini, Allah kelamı olduğunu iddia eden kutsal kitapların ayetlerini incelemeliyiz, samimi ve tutarlı bir şekilde Allah’a varış ancak böyle olabilir.

Daha evvelki yazımda belirttiğim gibi, kötülük problemi ahiret vaadinde bulunmayan deistik bir Tanrı’nın sorunudur aslında. Kurduğu sistemin içinde kalıcı ödül ve ceza içeren bir ahiret yaşamı olduktan sonra Allah varsa neden bu dünyada kötülük var gibi bir argümanla O'na baş kaldırılması makul değildir.

Yüce Allah ise Kitab’ında yukarıda detaylıca açıkladığım katilleri masum gizli kahramanlar gösteren ve tekamülü merkeze koyan, kendisine yarattıklarıyla şirk koşulan felsefeyi değil, kendisine inanıp bu dünyayı geçici, ahireti ise kalıcı ödül ve ceza yeri olarak görerek yaşayanları ve ona göre davrananları ödüllendireceği, aksi davrananları ise cezalandıracağı bir sisteme iman etmemizi istemiştir. İşte bu tavsiye ettiği sistem bu dünyada Suphilerin var olmasını, var olsa bile cezasız kalmasını, Özgecanlara kıyılmasını gerçek anlamda engelleyen tek yaşam felsefesidir. Tabi özgür irademiz olmasından şikayetçi değilsek! Allah katından indiği varsayılan bir öğretinin-dinin insanı sapkın bir yola değil,  vicdan pusulasıyla uyumlu, iyi biri olmaya yönelten bir din olması, bence en temel gerekliliğidir ve Allah kelamı olduğunun da en önemli kanıtlarından birisidir.

Kötülük problemi hakkında yazdığım eski yazımı okumak için:
http://antispiritualist.blogspot.com.tr/2012_07_01_archive.html

Selam, sevgi   

2 yorum:

  1. Maykılın sitesini takip ederek geldim buraya.Gelmez olaydım.Gene aynı düşünme yoksunu bir kafa.

    Vahdet-i Vücuda falan girmeden şunu söyleyeyim(çünkü bunu anlatmak senin gibilere imkansız)

    Allahın yarattığı ve her saniye tebdil ettiği bütün bu alem sence O'ndan gayrimi?
    Eğer O'ndan ayrıysa bu Kurandaki Allah anlayışıyla çelişmezmi?

    Kuranda 'Attığın Zaman Sen Atmadın,Allah Attı' gibi onlarca ayet varken siz ne diyorsunuz?

    Eğer Allah selefilerin ve sizin deyiminizle Evrenden gayrıysa bu hem Allahı küçültmek hem de çizdiğimiz tanrı anlayışı olarak Olimpostaki Zeusla bir tutmak değilmi?

    Ben ne göklerdeyim,nede yerdeyim,Müminin gönlündeyim hadisi gibi onlarca hadisi nasıl değerlendiriyosunuz?
    He pardon siz hadisleri uydurma kategorisine soktunuz.Emeviler üretmiş hadisleri ha:)
    Peki maddeci emeviler nasıl ve neden yukarıdaki gibi Materyalizme uzak hadisler uydurdular.

    Acaba siz hiç postmodern ve içinde yoğun metaforlar ve simgeler bulunduran kitap hiçmi okumadınız?Tasavvufçuların kitaplarında bu bağlamda ele alınırken ve KATMANLI bir yalı arz ederken siz nasıl utanmadan düz mantıkla değerlendirisiniz?

    Kurandaki Ayetlerle Kurandan çıkmış Edebiyat ve İslam Felsefesini nasıl bir kafayla Kurana aykırı bulursunuz?

    İslam Felsefesinin derinliklerine inip Kurana aykırı bulmak sizin cahilliğinizdendir .....
    Gene bu felsefenin ve tasavvufçuların eserlerinin AYNA metaforlarıyla dolu olduğunu ve çift anlamlı olduğunu baktığın yerden değişeceğini hiçmi duymadın?

    Acaba hiç akademik makalelerle Ayna metaforunu ve tasavvuftaki simgesel dili incelendinmi?

    Daha tonla sorum varda uykum geldi?
    Bunları cevaplarsan ibadet,kibir,tevekkül konularında onlarca gene dünyadaki ahlak anlayışları ve psikoloji hakkında da(misal Jung) yüzlerce sorularım var.

    Ayrıca Kurandan usul bilmeden hüküm çıkarılmaz.
    Şimdi deme Kuran apaçıktır diye.Kuran apaçıktır ve bütün müslümanlar okur.
    Ama iş İslam Hukununu bina etmeye gelince değişir.
    Ama ne anlatıyorsan tüm İslam hukuku sizin anlayışınıza göre bidat;)

    YanıtlaSil