2 Aralık 2016 Cuma

DÜNYANIN HALİ NEDEN BÖYLE? ÇÖZÜM NE?




Din konusuna olan ilgim ve İslam’a olan derin sempatim bilindiğinden “Bu mu gerçek İslam, senin yaşadığın mı, İslam barış huzur diniyse Işid nedir o zaman ya da İslam çok harika bir dinse İslam ülkelerinin bu hali ne o zaman?” tarzı sorularının muhatabı da sıklıkla oluyorum. Bu yazıda “Dünyanın hali neden böyle?” sorusunu bir netliğe kavuşturmak, sebebin ve dolayısıyla da çözümün ne olduğunu göstermek istiyorum. Yazı boyunca kullanacağım “Işid” ifadesi hem bire bir Işid’e, hem de her türlü şiddet, mutsuzluk, huzursuzluk yani rezillik içeren tüm birimlere refere eden sembolik bir kelime olarak kullanılacaktır. Bildiğimiz üzere bireyler aileyi, aileler toplumları oluşturuyor. Bu durumda aile de en küçük toplum, topluluktur. Bunları da göz önünde bulundurarak okumanız yazıyla vermek istediğim mesajın, daha doğru bir şekilde ulaşmasını sağlayacaktır.

Kur’an gerçekten çok enteresan bir kitap, kendim de onun bir öğrencisi olmaya karar verdiğimden bu yana yaşadıkça görüyorum ki, bir ayeti alıp bir diğerini görmezden gelirsen rezil ve kötü tablolar ortaya çıkıyor. O sebeple Kuran’a bütüncül bakmak en önemli şey. Daha da enteresanı bütüncül bakmayan zaten direkt şu ayetin muhatabı haline geliyor:

Bakara 85...Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

Ve bu durumda rahatlıkla diyebiliyoruz ki Işid ve türevcikleri, onlar kendilerinin ne olduğunu iddia ederlerse etsinler, İslam falan değil, rezilliktir.

Şimdi neden böyle oluyor kısmına yani dünyanın vaziyetinin böyle olmasının sebebine gelirsek, Kur’an öncelikle bireyin kendi "içini" düzenlemesini, düzeltmesini istiyor ve içinde bulunduğu habitatı yani dışını/ diğer aile fertlerini / toplumu düzeltmesini bundan sonraki aşama olarak görüyor. Yani mikrodan, makroya doğru bir yol izlenmesi gerekiyor. 

Islah-mücadele (cihad) mikrodan makroya değil, makrodan mikroya doğru olunca, Işid’ler ortaya çıkıyor. Çünkü aslında en çok iç ıslaha ihtiyacı olan zihniyet, salgın bir hastalık gibi, makroya kendi hastalıklı mikrosunu dayatınca ortaya çıkan tablo da bu oluyor.

Şimdi gelelim işin çözüm kısmına, dünya nasıl daha sağlıklı-barışçıl- İslam felsefesinin egemen olduğu bir yer haline gelebilir sorusunun cevabına:

Rad 11 ... Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.

İçinde bulunduğumuz kısır döngünün sebebi işte bu Rad Suresi 11. ayette saklı.

Perişanlığı geri çevirmenin ve bu  perişanlık döngüsünden çıkmanın tek bir yolu var:

1.      Başkalarını ıslaha kalkmadan evvel, birey olarak, kendi içimizi ıslah etme yoluna gireceğiz öncelikle. 
2.      Üstteki maddeyi yaparken, ancak bunu yaptıktan/ bu yola girdikten sonra dışımızı ıslah etmeye hakkımız olduğunu görecek ve kabulleneceğiz. 
3.      Bu ilk iki maddeyi kavramış insanların sayısının artması için çabalayacağız. 

O zaman bakmışız ki ortada ne Işid kalmış ne de türevleri, kısır döngü kırılmış ve mikrodan makroya yeryüzünde her bir birimde barış-huzur hakim olmuş.

Son olarak diyelim ki biz bu üç maddeyi yaptık ama yeterli sayıya ulaşamadık. Unutmamak lazım ki Allah'ın sisteminde kurunun yanında yaş yanmaz. En kötü ihtimalle, doğru yolda çabalamış (Allah'a sunacak bir mazerete sahip) ve barışı hakim kılamadığımız bir dünyanın içinde bile kendi iç huzurunu-barışı yakalamış bireyler ya da aileler olarak yaşar gideriz:)

Mutlu Cumalar






26 Kasım 2016 Cumartesi

Bugünkü Benden 10 Sene Evvelki Ben’e Tavsiyeler



Madem peşine düştüğün şey hakikat realist olacaksın o zaman öncelikle. Ayakların bir yere basacak evvela. Hayatın üzerine kurgulanmış olduğu sistemi olduğu haliyle kabulleneceksin. Bu realiteyi sen yaratmadın, yaratan kudretin bu şekilde yaratmış olmasının tercihini de değiştirmenin mümkün olmadığı gerçeğine haddi bilip teslim olacak ve hayal aleminde, boşa kürek çekerek, ama niye bu şekilde yaratmış ki, ya da bu durum bu şekildeyse O var olamaz falan diyerek O’nun işine / bilgisine o kıt aklınla, hiç haddin olmadan kibirlenerek burnunu sokup, zamanı, ömrünü boşa israf etmeyeceksin. Bu Tanrı’yı oynamaya yeltenmek. Çünkü Tanrı zaten “tanımı gereği” apriori mutlak güç sahibi olan, alim mutlak bilgi sahibi olan, birşeyi yapmak istedi mi ol deyip olduran, fizik kurallarını yazan istedi mi de bozan. Sen ise bir insansın, kulsun, istediğin kadar hakikati eşele, kendine dürüst olmayı başarabildiğin sürece varıp varabileceğin tek hakikat bu. Ve Galileo’nun zamanında engizisyon mahkemesinde dediği gibi “Sen dönüyor desen de demesen de dönüyor”. Çünkü hakikat bu. 

Peki nedir bu evrenimizin ve hayatın üzerine inşa edildiği hakiki sistem?

Allah’ın bu evreni, bu hayatı kusursuz yani kendi mutlak kapasitesinin en mükemmelini yansıtacak şekilde kurduğu gibi bir iddiası yok zaten ki sen O’nun kudretininin kapasitesini bu evrene bakarak sorgulayabilesin.  Aksine O buranın “iğreti” bir nimetlenme, imtihan yeri olduğunu söyleyerek ahirette herkesi tam hak ettiğine, burada yapıp ettiklerinin karşılığına kavuşturacağını söylemekte. Yani bu evren Allah’ın “kendi amaç ve hedefleri”, bütüncül planı doğrultusunda en mükemmel olan aslında. Bu realiteye teslim olacaksın. Çünkü senin özün, aslında, yaratılmış olan yani "kendi türünden" olan hiçbir şeyin, ilk sebepsiz var olamayacağı üzerine kodlanmış.  İnkar da etsen, bunu için için çok iyi bilensin sen. Çünkü sen değil bir insan, bir sivrisinek bile yaratamayansın. Çünkü sen bir abiyogenezi bile açıklayamayansın. Çünkü sen aslında ölüm her an yanı başında seni her saniye aciz kılarken ve sana sürekli göz kırparken, o sollamayı boş bulunup yarım saniye evvel yapsan, o apartman balkonunun altından sadece bir saniye evvel geçsen başına ne gelmiş olacağını bilen ve bunu kendine tesadüfle açıklayamayansın. Çünkü sen kaç tane tesadüf ardı ardına gelse ardında bir bilinç araman gerektiğini de, bir maymunun daktilo tuşlarına rast gele basarak Hamlet’i yazamayacağını da çok iyi bilensin aslında. 

Artık ayakların yere bastığına, hayal dünyasından hakikatler dünyasına indiğine göre uğrunda çabalayacağın şeyler de bu minvalde, pratik ve işe yarar olmalı. Mesela artık dünyaya eşitlik getirme, herkes eşit olsun, fakir kalmasın sevecenliği altında komunizmi getirme ideali uğrunda vakit kaybetmemelisin. Mülkün Allah’ın olduğunu kabul ederken, onu dilediğine (belli bir amaçla) verdiği realitesini de beraberinde kabul etmelisin. Aslında bunu anlamak için Kuran'ı okumana bile gerek yok, hele ki ayetlerin bir kısmını alıp bir kısmını almadan böyle bir iddiada bulunmana hiç gerek yok, en çirkini ve komiği bu oluyor zira. Mesela insanları ve hayatlarını biraz gerçekçi açıdan gözlemleyebilsen, görebilirsin ki insanlar sen istesen de eşit olamaz bu dünyada, ne kadar çabalasan bunu beceremezsin, çünkü düzene aykırı. İnsanların istekleri, arzuları birbirinden farklı, herkesin amacı ve en sevdiği para değil ki çünkü; mesela o çok çocuk isteyen ama bir türlü sahip olamayan zengin komşunu düşünebilirsin, hani evini satmıştı yurt dışında tedavi olmak için...veya Kadın Kokusu'ndaki Al Pacino karakterine bir de o gözle bakabilirsin, hani gözleri görmüyordu. Belki bu dediklerimi fark edersen aslında eşitlik olsun, fakirlik bitsin şeklinde masum gibi gözüken temenninin ardında herkesin, belki de kendin gibi, paranın sunabileceklerini yani maddiyatı herşeyden çok önemsiyor olduğu düşüncesinin yattığını görebilirsin. Ya da belki kendi sahip olamadıklarının bir başkasında olmasının seni öfkelendiriyor olduğunu, hırsını ya da kimbilir belki kıskançlığını ya da kendi beceriksizliğini, başarısızlığını, çapsızlığını kabullenmeyişini... O zaman fark edebilirsin ki aslında işçiden çok kazanmayı hak eden  bir Tesla geçti bu dünyadan ya da Da Vinci, veya nice Howard Roark gibiler. Onların bile hak ettiklerini alamayabildikleri dünyada ben neyin peşinde zamanı çarçur ediyorum diyebilmelisin. Belki biraz realist olsan, boş işlerin peşinde zaman kaybetmesen, hırsızlıkla zengin olanların değil insanlığa gerçekten bir renk katabilmiş olanların hak ettiklerine kavuşmasını sağlayabilirsin oysa. 

Realist olmalısın diyorum ya, bir başka kabullenmen gereken şey bencil ve çıkarcı yaratıldığın ve bunun ayıp birşey olmadığı. Aynı bir köpek balığının diğer canlıları öldürmesinin ayıp olmaması gibi.  Ama işte sen, kendisine akıl bahşedilmiş, bir insan olarak bu bencilliğini doğru hedefe yöneltmelisin ki hakikat nezdinde kaybeden olmayasın. Bencil olup ihtiyacı olana yardım edeceksin, bencil olacaksın ve otobüste koltuğunu yaşlı teyzeye vereceksin, bencil olacaksın arkadaşlarınla gezmek yerine oturup bu blog yazısını yazacaksın, bencil olup öfkeni kontrol edeceksin, bunları yapacaksın ki nihai çıkarına, cennete kavuşabilesin. 

Realist olacaksın. Öyle Call of Duty oynamaya benzemez bu hakikat dünyası. Start a new game yapamazsın, restart edemezsin, undo yapamazsın. Kılıcını kuşanıp kafir kafası kesmekle cennete gideceğini sanmayacaksın o sebeple, hiçbir şeyi sanmayacaksın zaten, zanla değil delille haraket edeceksin.  Kim olduğunu bileceksin, ne olduğunu bileceksin, kul olduğunu bileceksin. İnsanları hakikate davet ettiğini ve bu yolla cennete gideceğini "zannederken", Allah’ın rolünü oynamaya soyunmayacaksın yani, buluverirsin kendini cehennem çukurunda mazallah. Ne kadar da yakışır orası ya sana. İnanmayanları, hakikati henüz görememiş olanları etiketlemeyecek, müşrik, kafir ilan etmeyeceksin. Allah mısın ki sen O’nun sesi olasın da yargılayasın, sen ancak O’nun sana da hitap eden, seni de kapsayan, değil seni resulunu bile kapsayan, ayetlerini yaşayabilir, örnek olabilir ve O’nun sesi olamaz ama O’nun sesini insanlara bildirebilirsin, dinletebilirsin güzellikle. 

Realist olacaksın, pasifist olmayacaksın yani. Barışçıl olacaksın, anlayışlı olacaksın, hoşgörülü olacaksın ama hakkını da yedirtmeyeceksin, çünkü sen yemiyorsun kimsenin hakkını. Eğer birisi sırf sen kendisi gibi düşünmüyorsun diye, ya da sırf sen hakikati görüyorsun ve onu savunuyorsun diye sana saldırırsa, o zaman sen de ona haddini bildirecek ve kendini koruyacaksın. Ezdirmeyeceksin. Adalet için, başkalarının adaleti için savaştığın gibi kendi adalet hakkın için de savaşmaktan gocunmayacaksın, korkmayacaksın, cesur olacaksın.

Realist olacaksın, yaratıldığın öz üzerine çevrenin, ailenin sana yaptığı geribildirimlerle inşa ettiğin / edegeldiğin benliğinden bazı parçaları yıkıp Allah'ın emrettiği benlikle değiştirmekten gocunmayacak kadar cesur ve gayretli olacaksın. Yılmayacaksın. Teslim olacaksın O'na. Başka insanlara değil, yalnız O'na. Ve böylelikle bir insanın olabileceği kadar özgür olacaksın. Binlerce değil, bir tane Efendin olacak, o da seni yaratan, var eden, rızıklandıran, yol gösteren, sana temiz bir benlik inşa etmeyi öğreten, seni arındırarak yarattığı temiz öze döndüren ve Efendi edinilmeye tek layık olan Allah'tır şüphesiz.

Ben olacaksın ben, birey olacaksın. Cesur, dağ gibi sağlam bir birey olacaksın. Kardeşin kardeşe, kimsenin birbirine faydasının dokunmayacağı o günden sakınacak ve başkalarının kötü-haksız davranışlarıyla seni manipule edip,  doğru ve iyi davranmaktan alıkoymasına izin vermeyeceksin.

Selam, sevgi