16 Temmuz 2012 Pazartesi

İki Haberin Düşündürdükleri & Kötülük Problemi

Geçen hafta gazetede okuduğum bir haber ara ara aklıma geldikçe içimden bir şeyler çekiliyor. Haber şu:

Aç kalan çocuğu köpek emzirdi
Hindistan'ın doğusundaki Jharkhand Eyaleti’nin yoksul mahallelerinden birinde yaşayan 6 yaşındaki Chotu Kumar, açlığını bir sokak köpeğinden süt emerek gideriyor.

Babası 4 yıl önce öldüğünden beri annesi, anneannesi ve 2 erkek kardeşiyle birlikte geçim sıkıntısı çeken Chotu Kumar, “Köpek bana yavrularından biriymişim gibi davranıyor” diye konuştu.


Bugün ise gazetede şöyle bir şeyle karşılaşıyorum:

Bebeğini canlı canlı gömdü
Geçtiğimiz hafta Salı günü Pakistan’da dünyaya gelen bebek, babası Chand Khan tarafından ‘çirkin’ olduğu gerekçesiyle gömüldü.
Akrabalarına bebeğin ölü doğduğunu söyleyen adam, bir de sahte cenaze töreni düzenledi. Bebeği mezarlığa götürürken görülen baba, akrabaları tarafından ihbar edildi.
Ne gaddarca,ne kadar insanlık dışı… Bir köpek aç bir çocuğu yavrusunu besler gibi beslerken, babanın çirkin olduğu gerekçesiyle kendi çocuğunu diri diri gömmesi…
İnsanların çoğu hastalıklı.
Cahiliye dönemi zihniyeti…
Bu iki haberi görmek “kötülük problemi” üzerine beyin fırtınası yapma ve bir şeyler karalama ihtiyacı hissettirdi bana.
Kötülük problemi denen şey nedir, öncelikle kısaca ona bakalım:
David Hume Din Üstüne Diyaloglar adlı eserinde Philo’nun ağzıyla şöyle özetlemiştir problemi:
Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse O  güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse O iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?

Bir başka deyişle soru(n) şudur “Tanrı var ise neden kötülük var?”
Bunu sorgulamadan evvel, dünyada var olan ve sorunu tartışanlarca “kötülük” olarak kategorize edilen kavramlara bir bakalım:
Evrendeki kötülüğü üç farklı türde kategorize edebiliriz.
1)      Ahlaki (moral) kötülük
2)      Natürel kötülük
3)      Metafizik kötülük.  (Tüm filozoflar bunu dâhil etmez, Leibniz’in teorisidir.)

Ahlaki kötülük ne midir? İşte tam olarak yukarıda paylaştığım iki haberde olan durumdur. İnsanların çocuğu köpeğe muhtaç bırakmaları ve babanın dünya güzeli bebeğe yaptığı zulüm. Tabi liste tecavüzleri, ensest olaylarını, cinayetleri, hırsızlıkları vs. eklersek uzar da uzar.

Natürel kötülüğe ise kısaca örnek olarak sellerin, depremlerin, yani doğa olaylarının neden olduğu ıstırapları gösterebiliriz.
Çok  üzerinde durma gereği duymadığım metafizik kötülük ise  bunu ileri süren Leibniz’e göre insanın yetkin olmayışı, eksik bir varlık oluşudur. (Örneğin ölümlü, sonlu oluşu vs.) Ki bence yukarıdaki ahlaksız davranışları sergileyen insanlarla dolu bir dünyada insanın ölümlü-sonlu oluşu değil, olmayışı asıl kötü olan olurdu. Hele ki ölümden sonra cennet ve cehennemin olduğunu düşünürsek...
Önce "İyilik -kötülük nedir?" sorusu üzerine biraz beyin fırtınası yapalım..
Şahsi fikrim odur ki iyilik dediğimiz şey aslında pek çok zaman göreceli bir kavramdır. Adam öldürmenin iyi olmadığını yani kötü olduğunu hemen herkes bilir diyebilirsiniz, ki toplumsal ve hukuki yaptırımların insanlara bunu aşıladığı  bir ortamda bunu demek oldukça kolaydır, peki acaba her hal ve şartta çoğunluk tarafından böylesi net kabul görür müydü bu, işte bunu sorgulamak lazım... Hayatın amacını işin içine bir yaratıcı katmadan, salt evrim teorisiyle açıklayan ve bunun doğal bir sonucu olarak yaşamı hayatta kalma mücadelesi (doğal seleksiyon- survival of the fittest) olarak anlamlandıran bir ateist açlık-tokluk mücadelesi verdiği bir ortamda nasıl davranır acaba? Yahut hırsızlık çok kötü birşey diyebilirsiniz ama dolmuş şöförünün yanlışlıkla fazla verdiği para üstünü fark etmesine rağmen hiç ses etmeden cebe atanlar "hırsızlık aman ne iyi birşey" diyen insanlar mı? Veya tarihi bir kişiliği ya da bir diktatörü çok sayıda cana kıydığı için eleştiren Mehmet, kendi karısı ve çocuklarını öldüresiye dövüyor olabilir mi kimi zaman?

İşte bu yüzden insanların azı değil, pek çoğu hastalıklı.
Ellerine imkan ve kudret geçtiğinde o çok eleştirdikleri, kötü diye yaftaladıkları şeyleri aslında yapabilecek oldukları için. Aslında pek çok zaman diktatör, hırsız, sapık, zalim, cani denen insanlarla aralarındaki fark sadece kudret ve olanaklar olduğu için.

Herneyse... İyilik ve görecelilik konusuna dönecek olursak, mesela Bush da Irak'ı işgal ederken, Hitler de soykırım yaparken kendince gayet iyi niyetli olabilir.  Bu bağlamda "gerçek" iyilik aslında daha az görece olan bir kavrama işaret etmelidir. Bu kavram da "adalet"tir... Örneğin bir insan annesine "iyilik" yapmak için bir duruşmada yalancı şahitlik yapabilir. Ama bunu yapan insan "gerçekten iyi" yani "adil" birisi olmaz. Adalet iyiliğe göre içi daha dolu, çok daha az görece bir kavramdır.

Velhasıl, bu durumda insanların yaptıkları kötülükler aslında bir nevi adil olmama , adaletten, haktan sapma durumudur diyip bunu burada noktalayabiliriz.

Asıl konumuz olan kötülük problemine geri dönecek olursak...

Ahlaki kötülük hakkında söylenebilecek en belirgin şey insanın özgür irade sahibi bir varlık olmasıdır.

Pakistan'daki adam bebeğini diri diri gömmeyebilirdi.

Hindistan'da çocuğu gören biri çocuğa bir tabak sıcak yemek verebilir, ona yanında kalabileceği bir aile ayarlayabilirdi.

Afrika'da çocuklar açlıktan ölmeyebilirdi.

Peki tüm bunlar teistik bir Tanrı'nın sorunu mudur? Yani bu yarattığı kullara hayat kullanım kılavuzu, uyulması gereken ahlaki ilkeler, vahiy, kitap, peygamber  vs. yollayan bir yaratıcının sorunu mudur?

Hayır.

Dünyadaki gıda reservleri israf edildiğinde bile herkese fazla fazla yetecek kadarken, Chotu Kumar'ı köpeğin beslemesi senin, benim, bizlerin sorunudur, ayıbıdır.

Bebeğini diri diri gömen sapık adam gibilere yeterice caydırıcı olmayan cezalar uygun gören (haberde adamın infazı isteniyor neyse ki), şeriat denince tüyleri diken diken olan (tabi burada mezheplerin din kisvesi altında yaptıkları, din dışı uygulamalarına tepki gösterenleri kast etmiyorum), ama suça sessiz kalmanın aslında ona iştirak etmek olduğunu unutan bizlerin sorunudur

Ahlaki kötülüklerin hiçbirisi kitap göndermiş, yarattıklarıyla ilgilenmiş, dünyayı nimetlere boğmuş Tanrı'nın sorunu değildir.
Lakin, tüm bunlar ancak deist bir tanrının sorunu olabilir. Çünkü deist bir tanrı sadece yaratır ve başı boş bırakır. Ne vahiy, kitaplar, peygamberler gönderir ne de ölümden sonra bir ödül-ceza vadeder. 
Allah kötülük probleminin muhatabı olamaz. Çünkü zalimler için hem bu dünyada hem de ölüm sonrasında ceza vadeder. Üstüne üstlük zulmettikten sonra, gerçekten pişman olup hatasından dönen ve hatayı tekrarlamayanları da affedeceğini söyler. Mutlak adalet yani gerçek iyilik de işte tam bunları gerektirir.
Son olarak natürel kötülüğe değinecek olursak, sellerin, depremlerin yahut afetlerin kendisinden ziyade neden olduğu ıstıraptır kötü olan. Doğa olayları aslında çoğu zaman iyi bir amaca hizmet eder; mesela seller vadileri oluşturur. Bu kötülük tipinde de yine sorumlu olan Tanrı’dan ziyade insanın kendisidir. Evini deprem bölgesine yapmazsan, malzemeden çalmazsan, akıllı ve dürüst davranırsan ıstırabı da büyük ölçüde engellemiş olursun.
Tabi bir de Allah'ın kötüleri helak etmek için gerçekleştirdiği afetler vardır Kuran ayetlerinde, ama mutlak adil olan Allah şunu da söyler:

Kasas 59 Senin Rabbin, memleketleri/medeniyetleri, ana merkezlerinde kendilerine ayetlerimizi okuyan bir resul göndermedikçe helâk etmez. Biz; ülkeleri/medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.

Tüm bu argümanların sonunda aslında kötülük problemi konusu dönüp dolaşıp özgür irade konusuna gelir. Sorulması gereken nihai soru belki de şudur "İnsanlar kötüye kullanmasına rağmen niçin özgür irade var?"
Aslında bunun cevabı da açıktır.
Adil olan bu olduğu için.
Hiç düşündünüz mü, ya bu dünyanın amacı imtihan yani kişiyi kendiyle yüzleştirmek olmasaydı? Ya Allah kulları direkt cennette veya cehennemde yaratsaydı? Ya ahirette ödül-yahut ceza olmasaydı?
Bu yeterince adil olur muydu?
Aslında herşey öyle olması gerektiği gibi ki...
Selamlar.

8 yorum:

  1. Hindistan Pakistan karşılaştırmasında, Hindistanı zavallı, merhamete ihtiyaç duyan; Pakistanı ise gaddar göstermişsiniz. Bu ülkeleri ve ülke insanlarını tanımayan bir kimse Hindistana sempati Pakistana antipati gösterir. Hem hindistanlı hem de pakistanlı kişilerle tanışma fırsatım oldu. Açık söylemek gerekirse abuk subuk çıkarcı 3kağıtçı hintli de gördüm. Dolayısıyla yazıya böyle bir başlangıç yapmak insanlarda şöyle bilinçaltı mesajı oluşturabilir. Pakistan gaddar; pakistan müslüman; o halde müslümanlar gaddar. Hindistan acınacak halde korumaya muhtaç; hindistan müslüman değil; o halde müslüman olmayanlara sempati duyalım.
    Açıkçası çok profesyonelce hazırlamışsınız yazınızı... Anlayan anladı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Ne tüketiyorsunuz veya hangi maddeyi kullanıyorsunuz bu kafaya erişmek için ? Bu New World Order olayı yayıldıktan sonra herkesde bi paranoyaklık herkesde bi komplo teorisyenliğine soyunma çabası. Gerçekten çok ilginç. Bu blog sahibi çıkıp kendi dese böyle böyle dezenformasyon yaptım diye yine inanmam yine burdan bunu çıkaramam. Bir de kendinden emin bir şekilde yazmış ya o çok hoş.

      Bu arada yazı Tanrı mutlak iyi midir sorusuna cevap arayan birini kesinlikle tatmin eder. Yazı için teşekkür ederim. İfade edemediklerimizi çok güzel bir şekilde anlatmışsın.

      Sil
  2. Jacques Derrida'nın "binary opposition" teorisini biliyorum da, Hintli bir köpeğin yavrularını besler gibi bir insan evladını beslemesinden gözleri dolmuş bir şekilde ve Pakistanlı bir cahiliye zihniyetli adamdan yergiyle bahsederken, Hintli Hindu "halkı"nı övdüğümün zannedilebileceğini hiç düşünememişim:) İneklerin sözde kutsallığını biliyorduk ama demek Hindistan'da köpeklerin de dini oluyor :)

    Buna ek olarak blogumu böylesi cahil yarım akıllıların okuyacağını, üstüne üstlük yorum yapacağını da hesaba katmamışım...Umarım yorumu yazan kişi eğlenme-dalga geçme amacıyla yazmıştır :)

    Yeri gelmişken, genel kültür olması amacıyla, günümüzde 138 milyon müslümanla dünyanın 2. büyük Müslüman topluluğunun Hindistan'da yaşamakta olduğunu da belirtelim.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. buharide okumuştum, 1995-96 gibi, her namaz 2 rekattır diyordu elçiye atfedilen bir hadiste, bu sabah; sabah namazımı tam kıldım. ateizmin ilacı sabah hava aydınlanmadan tek başına kılınacak 2 rekatlık namaz olsa gerek...

    YanıtlaSil
  5. Süper yazmışsın antispiritüalist çok güzel cihad ediyorsun Allah yardımcın olsun

    YanıtlaSil
  6. David Hume Din Üstüne Diyaloglar adlı eserinde Philo’nun ağzıyla şöyle özetlemiştir problemi:
    Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
    Öyleyse O güçsüzdür.
    Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
    Öyleyse O iyi niyetli değildir.
    Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?

    sen kötülüklerden uzak durda o zaman gör Allahın kudretini

    YanıtlaSil