1 Aralık 2012 Cumartesi

Ahlâk, Din ve İnsan Doğası

Pek çoğunuzun bildiği üzere, ateistler ahlâkın dinle bir ilişkisi olmadığını, hatta daha da ileri giderek ödül-ceza kaygısı ile ahlâklı davranmanın gerçek ahlâk olmadığını savunmaktadırlar. İşin trajikomik tarafı, kimi Sufîler de bunu destekler söylemlerde bulunup “Cennet dediğin ne ki birkaç köşkle birkaç huri, isteyene ver onları, bana seni gerek seni” diye Allah’ın insanlara bu dünyada erdemli olmaları karşılığında sunduğu nimetlere burun kıvırıp farklı isteklerin (Allah ile birlenme, tanrılaşma gibi) peşine düşerler.

Ahlâkın din ile derin bir ilişkisi olduğunu savunan en etkili isimlerden biri ünlü filozof Immanuel Kant'tır.
Gerçekten de din yok ise ahlâkın rasyonel bir temellendirmesinden bahsetmek mümkün değildir.
En genel olarak, hayatı ne şekilde anlamlandırdığımız, bizim için iyi ve kötü olanın ne olduğunu belirlememizdeki temel unsurdur.
Örneğin, hayatı biyokimyasal reaksiyonlar sonucunda tesadüfen ortaya çıkmış bir olay olarak görüyorsak ve hayatın anlamının doğal seleksiyon, güçlü olanın yaşamını sürdürdüğü bir mücadele olduğunu düşünüyorsak, yani bilinçli bir kudret / Tanrı tarafından yönlendirilmemiş bir evrimsel süreci savunan bir ateistsek ahlâk anlayışımız da hayatın anlamının imtihan olduğunu düşünen bir teistten otomatikman farklı olacaktır.
Bu bir ateist illa bir teistin ahlâki değerlerine zıt davranacak olarak anlaşılmamalı. Zira tanıdığım pek çok ahlâklı diyebileceğim ateist var. Fakat bana sorarsanız hayatı güçlü (fit) olanın kazandığı bir mücadele olarak gören ve ölümden sonra da herhangi bir merciye hesap vereceğini düşünmeyen biri eğer gerçekten erdemli davranıyorsa, mesela kazandığı paranın bir kısmını ihtiyacı olanlarla paylaşıyorsa yahut ıssız bir çölde kendisi ve bir yakını baş başa kaldığında matarada kalan suyun yarısını yol arkadaşına veriyorsa, bu adam böyle davrandığı sürece, inandığı değerlere uygun yaşamayan tutarsız, çelişkili bir budaladır. Çünkü yaptığı iyiliğin, sergilediği ahlâklı davranışların hiçbir rasyonel dayanağı yoktur. Aksine hayatı anlamlandırdığı teorinin mekanizması ile çelişmektedir. Ve elbette mantıklı- tutarlı olmamak da bence aslında başka bir erdemsizlik örneğidir.
Peki inançsız bir insanın ahlâklı davranmasına ne sebep olmaktadır?
Öncelikle temel konularda Allah’ın insanların doğasına/ fıtratına yerleştirdiği vicdan pusulası erdemli davranmayı sağlamaktadır. İşte bu sebeple vicdanının sesini dinlemeyen ve ahlâklı davranmayanlar aslında öz benliklerine zulmetmektedirler. Ama olay sadece hislerin peşinden gitmekle, vicdana uymakla hallolmaz. Çünkü eğer vicdanının fısıldadığı hisler savunduğun yaşam felsefesi ile uyuşmuyorsa, orada bir his-mantık çatışması ortaya çıkar, aynı yukarıda verdiğim hayatı güçlü olanın kazandığı bir mücadele olarak görmesine rağmen, çölde suyunu arkadaşıyla paylaşan ateist gibi. Bu durumda ya vicdanın yönlendirdiği hislerde bir sorun vardır, ya da mantığın işaret ettiği düşünülen yaşam felsefesinde yani ateizmde… Bir başka deyişle, vicdan ve yaşam felsefesi rasyonel bir temele oturabilmek için uyumlu / paralel olmak zorundadır.
Toplumsal değerler, bazı örfler, toplumdan dışlanma endişesi, aile terbiyesi tüm bunlar da ahlâklı davranmaya zemin hazırlayabilmektedir. Bir ateist hayatı ne kadar güçlü olanın hayatta kalacağı bir mücadele olarak görse de ne de olsa o muhtemelen teist ebeveynlerce ve öğretmenlerce çocukluktan itibaren ahlâki değerlerin aşılandığı, kökeni teizme dayanan “medeni” hukuk yasalarını benimsemiş biridir. Yani ahlâklı davranmasına neden olan motivasyon onun hayatı anlamlandırdığı yaşam felsefesi değil, ona çocukluktan beri empoze edilen değerler ve / veya vicdanıdır.
Ahlâkla ilgili bir diğer sorun ateistlerin ödül isteği yahut cehennem korkusuyla iyilik yapmayı gerçek ahlâk olarak görmemeleri, dindar insanların gerçek ahlâka sahip olmadıklarını ileri sürmeleridir. Yani ateistlere göre bir çıkar gözetilerek yapılan iyilik gerçek iyilik değildir. Oysa insan doğası gereği çıkarcıdır. Ateistler dindarlara “Allah rızası kazanmak için iyilik yapmak gerçek iyilik değildir, bu çıkar için iyilik yapmaktır” diye dursunlar, kendilerinin yaptığı da aslında çıkar için iyilik yapmaktan başka bir şey değildir.
Bir müslüman nihai çıkarını (cenneti) düşünerek, Allah’ın rızasını kazanmak için bir fakire yardım edebilir.  Peki ya bir ateist niçin bir fakire yardım eder? Bir ateistin “Abi çok açım, nolur bi yemek ısmarla” diyen bir çocuğa, “Bu dünya güçlü olanının hayatta kaldığı bir dünya, hadi koçum ikile” diye cevap vermek yerine çorba ısmarlamasının mantığı nedir?
a)      Vicdanını rahatlatma “çıkarı”  iş başındadır.

b)      Çocuğun kendisine teşekkür ettiğini duyma “çıkarı” devreye girmiştir.

c)       Çocuğun mutlu olup, kendisine gülen gözlerle baktığını görme “çıkarı” iş başındadır.

d)      Yanındaki arkadaşına ben çok iyi bir insanım mesajı gönderme “çıkarı” devreye girmiştir.
e) Dine inanmayan birinin de ahlâklı olduğunu gösterme / kendine ispatlama "çıkarı" baskın gelmiştir.

Listeyi biraz daha beyin fırtınası yaparak uzatabiliriz elbet… Lakin bu 5 örnek bile iddiayı desteklemek açısından yeterlidir.

Görüldüğü üzere, dindarları gerçek ahlâkı kavrayamamış olmakla itham edenler aslında kendileri de yaptıkları iyiliği “menfaatleri” gereği yapmaktadırlar. Bu durumda Allah rızası kazanmak için yapılan bir iyilik neden bir ateistin yaptığı iyilikten daha az erdemli olsun ki?

İnsan tabiatına dair basit bir gözlem bile "Allah ile ticaret"ten, "Allah'a borç vermek"ten bahseden Kuran ayetlerinin, inançlı ya da inançsız tüm insanları, onların kendilerini tanıdıklarından çok daha iyi tanıyan bir kudret tarafından gönderilmiş olduğunu ispatlamaya yeterlidir. 
Sevgiler

23 yorum:

  1. İşte süper bir yazı daha. Allah razı olsun. Şahane olmuş. Konuyla ilgili şu video da izlenebilir:

    http://www.youtube.com/watch?v=AiOhdOWdgiw

    Yazınız çok güzel, umarım başka yerlerde de paylaşırsınız. Selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Okuyandan da Allah razı olsun.
      Selam ve sevgiler

      Sil
  2. Öncelikle sondan ikinci paragrafta sorduğun soruya cevap vereyim. "Allah rızası kazanmak için yapılan bir iyilik neden bir ateistin yaptığı iyilikten daha az erdemli olsun ki?" İnanan cennet için yapıyor ama ateist bir karşılık beklemeden yada maksimum senin de örneklerde belirtmiş olduğun karşılıklar için yapıyor. Cennet karşılığıyla örneklerde gördüğümüz karışılığı kıyaslarsak bu hiç karşılık gibi bişeydir öyle değil mi?

    Kaldı ki bu insanların hepsinin "sadece güçlü olan ayakta kalır" fikrini savunduklarını söylemek yanlış olur. Allah'a inanmadıkları halde böyle de düşünmeyen insanlar var ve bu durumda yaptıkları iyilikler hiçbirşeyle çelişmiyor. Aslında iyilik nedir onu da tartışabiliriz. En basit anlamda insanın acı çekmemesi olarak tanımladığım bir "iyilik" üzerinden konuştuğumu belirteyim.

    "Bana seni gerek seni" lafını da tanrılaşma isteği olarak yorumlaman bence yanlış. Bunu söyleyen insanlar hakikati istiyor olamazlar mı? "seni gerek seni" derken hakikati kastediyor olamazlar mı? sonuçta sununan cennet de sonsuz olması dışında dünyadan pek de farklı olmayan insani hazları karşılamaya yönelik birşey. insanın bunun ötesinde bir şeyi, hakikati istiyor olmasına "allah'ın nimetlerine burun kıvırmak, tanrılaşmak istemek" olarak yorumlamanı yeterince düşünüp idrak edememenden kaynaklandığını düşünüyorum.

    Aslında gereksiz bir yazı olmuş. Bir müslümanın ahlak anlayışının ateistler veya teistler tarafından daha aşağı görünmesinin ne önemi var ki. İnsanlar arası bu tarz çekişmelerin ötesinde konularda yazmanı beklerdim.

    YanıtlaSil
  3. 1. Cennete girmeyi hak eden bir insan en başta Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanmış bir insandır. Sevme ve sevilme arzusundan, hele de Allah tarafından sevme ve sevilme arzusundan daha naif ve daha güzel bir çıkar göremiyorum. Ayrıca insanın tabiatı çıkarcı ve bunda utanılacak birşey yok. Yeter ki küçük çıkarlar peşinde koşup asıl odaklanması gerekeni unutma ahmaklığını yapmasın.

    2. Yazı düzgün okunmamış belli ki. 21. yyda yaşayan ateistlerin yüzde 99'u (Tanrı-bilinçli tasarımı ekarte eden haliyle) evrime inanır ve hayatın amacını da onun doğal seleksiyon mekanizması ile anlamlandırır. Teorik olarak bunu kabul edip, pratikte vicdanla-hisle hareket edene "çelişkili-tutarsız ateist", hayatı herhangi bir şekilde (evrim vs.) anlamlandırmayana da "nihilist ateist" diyelim seni mutlu edecekse:)

    3. Tasavvuftaki nihai amaç tanrı ile bir olmak, bütünleşmektir. Bu görüşe göre insan özünde tanrıdan kopan bir parçadır ve eninde sonunda tanrılaşacak, onunla birlenecektir. Tasavvuf konusunda yazdığım pek çok yazı ve video var blogumda. Onlara göz atıp, bu öğreti hakkında bilinçlenebilirsin.

    4. Canım bu konuda yazmak istedi ondan bu konuda yazdım, bir mahsuru yoktu umarım senin için:)

    Selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "allah tarafindan sevilmek arzusundan daha naif bir şey göremiyorum."

      ama ateistlerin cennet gibi allah tarafından sevilme koşuluyla alınacakları bir yere gitme ihtimali olmaksızın daha içgüdüsel olarak yaptıkları iyiliği sırf müslümanlar gibi özgeci olmayan, direkt kişisel çıkarlar doğrultusunda yaptıkları (kendisi böyle açıklıyor ben değil) iyiliğe kıyasla budalaca buluyorum. allah tarafından sevilme isteğini de ateistlerin iyiliğini eleştirdiğim perspektifte eleştiremeyip sevgi pıtırcığına dönüşerek yorumluyorum.

      çok komiksin amk :) gören de sanır ki allah tarafından sevilme koşulu onu cennete sokmada bir şart değil. hadi diyelim cennete de sokmayacak seni, sevilme ihtiyacı da bir çıkar.

      aralarındaki tek fark şu: inançlı olmayan insanın çıkarları müslüman birininkine kıyasla çok daha az ve daha az motive edici. zira müslüman biri hem allahın rızasını kazanır, cennete gitmeye dair amacı uğruna iyilik yapar ayrıca ateist birinin motivasyonlarını da tatmin eder çünkü insanların "fıtratları" benzerdir, ateist kişinin çıkar motivasyonları müslüman biri için de geçerlidir. insanlar iyiliğe yatkındır. işin ilginç tarafı ise bunu bile "biz mantıklıyız siz budalasınız" şeklinde özgüvenle anlatabiliyor olman, hala naif olanın müslümanların iyiliği olduğunu iddia etmen. gerçekten çok garip.

      Sil
  4. Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanmak tam olarak nedir? Bunu açıklayabilir misin? Allah bizi sevince ne olmuş olacak tam olarak?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maide 119 Allah buyurdu: "Özü-sözü doğru olanlara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gün budur. Altlarından ırmaklar akan cennetler var onlar için. Sonsuza dek kalacaklardır orada." Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte budur büyük kurtuluş.

      Tevbe 100 Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Sonsuza dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!

      Beyyine 8 Onların, Rableri katındaki ödülleri, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri/sürekli yeşilliklerdeki temizlik-bereketli bahçelerdir. Sonsuza dek kalacaklardır orada. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, içi ürpererek Rabbine saygı duyan kişi içindir.

      Fecr 27. Ey sükûna kavuşmuş benlik! 28. Dön Rabbine, razı etmiş ve razı EDİLMİŞ olarak! 29. Gir kullarımın arasına!30. Gir cennetime!

      Üzerinde dikkatlice düşünürsen ayetler sana cevabı verecektir.
      Selam

      Sil
  5. "İnsan doğası gereği çıkarcıdır" ifadesini çürüten bazı toplumlar var (Dr. Rivers - Psychology and Politics "Melanesia adlı bir bölge de sosyalizm benzeri bir düzenle yaşamış toplumların varlığını antropolojik veriler ile kanıtlamış bu adam bu kitapta. Bu bilgiyi Bertnard Russell in sorgulayaan denemeler kitabından öğrendim" ) . Sosyalist düzenle yaşayan toplumlar günümüzde de var ve bu düzen bilindiği üzere "doğası gereği çıkarcı olma durumu" ile beraber varolamayacak bir düzen. Ayrıca çıkarını düşünmek ile genel olarak çıkarcılık farklı durumlar.

    Ek olarak ateistlerin akla gelen 5 örnekle bahsettiğin çıkarları hesaplı çıkarlar değil dolaylı olarak ortaya çıkan bir durum. Mesela bir bitki sadece besin üretmek ister; ama dolaylı olarak ta fotosentez ile doğaya oksijen salar. Hani asıl amacın altında istemsiz varolan bir durum düşün. Bir arkadaşının dersine yardım ederken onun yüksek bir not alıp mutlu olmasını amaçlıyan, ama yardım ederken de mutluluk duyan insanın gerçek amacı sadece mutluluktan duyduğu hazzı almak mıdır sence?

    Yazın planlı, tutarlı ama karşı fikirler gözden geçirilerek revizyon yapılabilir.

    Teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. Mantıklı noktalara değinmiş bir yazı. Ahlak felsefesinde neyin iyi neyin kötü olduğu uzun yıllar boyunca tartışılmış. Bana sorarsanız eğer bir insana onu Yaratan iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı anlatmazsa bu işin sonu yok. Tamamen kendi bilgi ve mantığı doğrultusunda bir gün yanlış dediği şeye diğer gün doğru diyebilir bir insan. Çok kolay fikir değiştirebilir. İslamda belirli şartlar altındaki kurallar hep aynıdır. Yalan söylemek yasaktır fakat eğer ölümle yüzyüzeyseniz Müslüman olmadığınızı söyleyebilirsiniz. Herhangi bir zamanda yalan söylemekte sorun olmadığını veya hayatın tehlikede olduğu bir durumda yalan söyleyemeyeceğinizi söyleyemez kimse size "din adı altında".

    Allah'ın sevmesini(rızasını) istemek de yine insanın doğasıyla örtüşen bir davranıştır aslında. Eğer birisi güzel/yakışıklıysa onun sizinle ilgilenmesini istersiniz. Eğer birisi sizin gözünüzde kusursuzsa onun tarafından sevilmek size heyecan verir ve mutluluk duyarsınız. Sadece sevgi uğruna ölen insanlar varken bu dünyada, Allah'ın sevgisi uğruna hareket etmek çok da tuhaf değil aslında. Ve bence çoğu ateist sorgulanacağına inanmasa da İslamın doğru ve yanlışlarını kabul eder, eğer mantık çerçevesinde derinlemesine düşünürse... Yani Allah'ın varlığına inanmıyor olsa da, inanıyorsa sorgulanmaya/hesap gününe inanmıyor olsa da; Allah'ın bizim hayatımızı yaşamamızı isteyeceği şeklin en doğrusu olduğunu görür aslında. Gerçekten akıl yorup düşünen birisi bu ahlakın en iyi ahlak olduğunu gördükten sonra da Yaratıcının varlığını daha iyi anlamaya başlar. Yani ilk başta bir ateist de iyi ahlaklı olabilir, fakat gerçekten mantıklı düşünebilen bir insan bu ahlakı sorguladıkça ateizm çizgisinden uzaklaşır zaten...

    Saygılar.

    YanıtlaSil
  8. Sosyalizmin çıkarlarını düşünmeyen insanlar tarafından yaşanan bir olgu olduğunu düşünmek bence oldukça sığ ve pembe gözlüklerin ardından varılacak bir sonuçtur ancak.Çünkü insan doğası gereği nasıl yetiştirilirse yetiştirilsin istisnalar hariç-sevdiği insanlar ve Allah rızası haricinde- dışarıdan farkedilmesede kendi çıkarı için hareket eder.Çünkü yaşamak arzusu, sahip olmak arzusu,sevilmek arzusu,takdir edilmek arzusu vb. arzular insanın seçimlerini üzerine kodladığı iç güdüler vardır.Ayrıca ateistlerin çıkarlarını sıralarken bahsettiğin bazı içsel sebepler küçümsenmiş fakat en basitinden vicdan insanı intihara sürükleyecek kadar güçlü bir olgudur.Diğerleride insanın hayatı üzerlerinden yaşadığı olgulardır. Basite almak, sadece üstünkörü bakmak olacaktır.Sosyalizmi yaşadığı söylenen toplumlardaki bireylerin imece usulü yaşamasından çıkacak sonuç şudur:Ben yardım edersem ve paylaşırsam, diğerleride bana yardım eder ve benimle paylaşır.Burada insanın 100 kişilik bir toplulukta 99 dan gelecek yardım ve paylaşıma karşı 1 yardım ve paylaşımda bulunması oldukça çıkarcı bir yaklaşımdır.Neyse o kötü bu iyi değil konu.Mesele iyi ve kötünün sebep-sonuç ilişkisindeki tutarlılık.Elbette insan bir iyiliği gerçekten karşılıksız yapmaz ama bu karşılığı yardım yaptığından veya vicdan gibi kendi içsel olgularından mı beklerse tutarlı olur yoksa yardım yaptığı kişiyi, yardım olarak yaptığı şeyi, bunu yaptıran içsel olguyu, kendisini ve herşeyi Yaratan'dan beklemesi mi daha gerçekçi ve tutarlı bir yaklaşım olur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "...vicdan insanı intihara sürükleyecek kadar güçlü bir olgudur" diyerek kesinlikle çok haklısın.

      Sosyalizm ve çıkarcılık konusundaki görüşüne de katılıyorum. Ek olarak, bu sistemin varlığını etkin bir şekilde sürdürememesi de yine bence insan doğası ve bahsettiğin menfaatin insanlara yeterli gelmemesi. En azından kendi çevreme yaptığım bir gözlemin sonucu olarak, gençlik yıllarında Marxist görüşü savunan kişilerinin yaşlandıkça ve para kazandıkça, zenginleştikçe bu görüşü terk ettiklerini de söyleyebilirim.

      İnsanların küçük çıkarlarından ve bazı dünyevi menfaatlerinden "gerçek ve kalıcı çıkarlar" için feragat etmelerini isteyen din (İslam) bence insan tabiatına en realist yaklaşımı sergiliyor.

      Teşekkürler güzel yorumun için.

      Sevgiler

      Sil
  9. Ateist ya da dindar... Kimin etiketinde ne yazdığı önemli değil. Bilinç düzeyi düşük her insanın davranışları "ego tatmini"ne yöneliktir. Dinler ego tatmininin önüne bir takım ibadetlerle geçmeye çalışsa da, pratikte çoğu insan nefsinin pençesinden kurtulamıyor. Çünkü ibadetler sadece şekilsel kalıyor ve bu ibadetlerin ötesine geçmek, delilik ya da dinden çıkmak gibi algılanıyor.

    Bencilliğimizin ötesine geçmek, "Gerçeğin Işığına" dokunabilmek için "illüzyon perdesini" yırtmamız gerek ve bu hiç kolay değil :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. “Ermişlerle dervişler ancak maddesel şeyleri feda eder. Ruhun kurtulması için küçük bir fiyattır bu. Ruhunu kendine saklar, dünyasal şeyleri feda eder. Ama ben… ben otomobiller aldım, ipek pijamaları aldım, çatı daireyi aldım, karşılığında da dünyaya ruhumu verdim. Eğer sevabın ölçüsü fedakarlıksa, kimin feda ettiği daha büyük? Asıl ermiş, asıl aziz kim?”

      Ayn Rand “The Virtue of Selfishness: A New Concept of Egoism

      :))

      Bence,

      Bencil: Kendisi "benci"liğinin övgüyle, saygıyla karşılanmasını beklerken, karşısındakinin "benci"liğine aynı saygıyı göstermeyen insandır.

      Tabi ki de "benci"l olunacak.
      "Biz" denen şey "ben"lerden oluşmuyor mu yani?:)
      Mühim olan gerçek çıkarın-menfaatin ne olduğunu unutmadan yaşamak. Zaten herkes bunu yapsa dünya gayet yaşanası bir yer olurdu.

      Selam

      Sil
  10. bu tartışmaların sonu gelmez.ahlak konusunda değindiklerine çoğunlukla katılıyorum.toplumumuzu ele alacak olursak evet çoğunluğu müslüman olan bir toplumda yaşıyoruz.sonradan ateist olmak durumunda bu dediklerin geçerlidir yani müslüman bir ailede doğmuş olmak,kişinin ahlaki yapısının ona göre şekillenmesi,belirli bir yaşa geldikten sonra inanışlarını sorgulama ve tercih meselesi işin içine girdiğinde tanrının varlığı ve yaşam felsefesi gibi konularda kişi tercihlerini değiştirse de ahlaki altyapısı o doğup büyüdüğü ortamın genel-geçerine göre şekillenmiştir müslümanlık,hristiyanlık,budizm vs.ateizme gelecek olursak inan bana üniversite öğrencisiyim ve sırf şu dönemde ateizm aydınlıkçı ve elitist birşeymiş gibi sunulduğundan ya da öyle tanıtıldığından sırf moda diye ateist olan birsürü andaval tanıyorum.sorgulayıp gerçekten tericihini yapanları bundan ayrı tutuyorum tabi.ama şuna inanıyorum ki insanın barındırdığı duygular içerisinde belki de en güçlü olanı fikirleri savunma mekanizmasıdır.yani sen benim bir görüşümü bütün delilleriyle çürütsen de ben yine bir 'ama' bulurum.onun için herhangi bir konuda iki farklı görüşe sahip insan 3 gün tartışsa da sonunda biri yine bildiğini okur öteki de.belki çok küçük şeyler değişebilir düşünme tarzı açısından ama bütün asla değişmez.yazında bazı görüş ayrılıklarına düştüğüm yerler olsa da sırf emeğin için bile teşekkürler

    YanıtlaSil
  11. qwerty bence güzel bir yere değinmişsin evet insanlar-çoğunluğu- başka insanların fikirleri eğer kendi fikirlerine birebir zıtsa önce savunma yapıyorlar.Bütün savundukları kaleler bir bir düşse ve hatta haklısın deseler bile kendi genel görüşlerini yaşamaya devam ediyorlar.Fakat seninde belirttiğin gibi bazı küçük değişiklikleri kabul ediyorlar-kendi fikirlerinin genel hattını bozmayacağını düşündükleri oluyor bu genellikle.Ne var ki bu küçük şeyler aslında çok değerli çünkü o 'ama' başka amalarla bir araya gelip yeni ve daha tutarlı bir görüş ortaya koymak için ilk köşe başında bekliyor olacak.İşte buda dünyanın yaşadığı felsefi, teknik ve sosyal değişimlerin dinamizmini oluşturan küçük bir ama olarak değişim yolundaki yerini almış durumdadır artık.
    Ayrıca insanın müslüman anne babadan doğması aslında o kadar da büyük birşey değildir.Çünkü insanın kendine ve çevresindekilere ben müslümanım demesi o kadar da bir şey ifade etmez.Eğer müslüman gibi inanmıyor ve müslüman gibi yaşamak için çaba göstermiyorsa.Çünkü bir ateistin, hristiyanın, yahudinin, bir budistin bildiği kadar islamı bilip yaşayanlar da yok değil.Yani hem müslüman bir aile ve toplumda doğup hemde kuranı okuyup anlamaya ve yaşamaya çalışmak teorikte diğerlerine göre baya bir avantajlı gibi dursada çevremize baktığımızda bunun öyle büyük bir avantaj olmadığını görebiliyoruz.Çünkü kulaktan dolma bilgiler maalesef çoğunlukla hurafelerden-kuran dışı- meydana gelmiş ve bu şekilde öğrenen bizlerde islamı bilmeden yaşamaya çalışıyoruz.Diğerlerinde de durum aslında farklı değil kuran okuyup ona uymaya çalıştıklarında doğrusunu yapmış olacak onlarda.
    Ammavelakin bir insan ateist bir ailede doğmuş olsa ve ateist bir çevrede yetişmiş olsa bile içsel duygu ve arzularını ona veren Allah'tır ve ahlak, insanın seçimleri bu içsel duygu ve arzuların temeli üzerinde yükseliyor ancak o zaman ahlaktır.Diğer dinlere tabi-ateizmde bir dindir- ailede ve çevrede doğup büyüyen bir insanın ailesinin ailesi ve çevresinin ailesi mutlaka onlara dinsel bir öğreti vermiştir.Burada anlatılan ahlak kavramının var olduğu her durumun altında ancak ve ancak bir yaratıcının varlığına ihtiyaç olduğu aksi takdirde bu ahlak anlayışının sağlam bir temele oturtulamayacağıdır.
    Saygılar.

    YanıtlaSil
  12. Bu yorum yapanların isimleri ne la böyle

    YanıtlaSil
  13. Bu arada süleymaniye vakfının çalışmalarını takip ediyor musun? Etmiyorsan şiddetle tavsiye ediyorum. Ayrıca ilgi alanına girer mi bilmem ama şu vatandaşın kitabını da tavsiye ediyorum: "Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü"

    Zaten 3-5 kişiyiz herkes birbirini tanısın.

    YanıtlaSil
  14. sikkodan geldim yer imlerine kaydettim bakacağım finallerden sonra

    YanıtlaSil
  15. Anarşistler arasinda ateistler oldugu kadar, animistler (genelde yesil anarsizm) hristiyan anarsistler (tolstoy ekolu) anarsist muslumanlar da var. Ben gerci anarsist islam veya musluman tanimini "gereksiz" buluyorum. Kisi Yaraticiya inanip O'ndan baska otorite tanimiyorum. Kula kulluk edemem diyebilir ki bu en temeli ile proto-anarsisttir zaten, sonra isterse anarsist ogretiyi inceleyebilir veya kisi anarsisttir ve Allah'a inaniyor olabilir. Anarsist-Musluman tanim olarak bile sinirlayici ve onkosullu gibi gorunuyor.

    Neden bunlardan soz ettim? Allah'a inanip inanmama konusunda tereddut ettigim kimi zamanlarda anarsizmle tanistigimda etik davranmak icin illa ki Tanri inancina gerek olmadigina sahit oldum. Mesela Kropotkin'in hemen hemen tum kitaplari karsilikli yardimlasma ve dayanisma uzerine kurulu, sosyal darwinizmi ters ceviren, evrimin guclu olan hayatta kalir onermesinin fasizmin kendini mesru kilmak icin darwinizme yaslandigini gosteren Kropotkin, hayatta kalmak icin yardimlasma ve dayanisma icinde olmanin daha avantajli oldugunu gosterir.

    İnsanlara ve dogaya karsi etik davranmak, yasam hakkina saygi gostermek, kentlerin tum canlilari oldurdugu gorup mucadele etmek, ezilenlerin mucadelesine omuz vermek icin muhakkak Yaratici inancina sahip olmak gerekmiyor, ha siz ayni zamanda inaniyorsaniz bu daha da anlamli elbette

    YanıtlaSil
  16. Gereksiz ve çok taraflı bir yazı olmuş.
    Ve bu yüzden bazı yerlerde saçmalamışsın.
    'Paul'ün yaptığı 2. yoruma katılıyorum.

    YanıtlaSil
  17. Tarafsız ve metodik bir şekilde ele alınması gereken bir konuyu din penceresinden bakarak açıklarsanız, elbette haklı çıkarsınız. Yani ateistlerin neden ahlaklı olduğuna dair ilk iddianız "allahın yarattığı insan fıtratında vicdan vardır" ?? Bu cümlenizden sonra zaten tartışma biter çünkü siz taraf seçerek din penceresinden yazmaya başlamışsınızdır. Ahlakı ve nereden geldiğini açıklamaya çalışan makaleler en azından bunu yapmıyor ve sonuna kadar mantığın peşinden koşuyor. Yani öncelikle yazma ve tartışma metodunuz yanlış ve kusurlu.



    Bir diğer konu ise; evrimi "güçlü olan hayatta kalır" mottosuna indirgemek çok çok yanlış ve kusura bakmayın ama bilgisizce. Evrim ve doğal seleksiyon evet fiziksel olarak güçlüyü ayakta tutar ve destekler ama doğal seleksiyon aynı zamanda "doğaya uygun olma, çevresel ve sosyolojik olgu ve kurallara adapte olabilme" anlamına da gelir.

    Vermiş olduğunuz çölde kalan insanın matarasını paylaşma örneği pekala şu şekilde de gerçekleşebilir : "Eğer ben mataramdaki tüm suyu içip yanımdakinin ölmesine izin verirsem burada yalnız kalırım ve bu durumdan kurtulmak için gerekli fiziksel ve psikolojik destekten mahrum kalırım" içgüdüsü de gayet benim böyle bir hareket yapmama sebep olabilir. Sen bunu Allah korkusundan dolayı yaparsın bense bunu hayatta kalmamı uzatacak olan evrimsel içgüdülerimle yaparım. Bu kadar basit.

    YanıtlaSil