Taha ve Araf Sureleri’nde bulunan böğüren buzağı heykeli kıssasını hiç derin derin düşündünüz mü?
Kıssanın ana kahramanları İsrailoğulları’dır. Firavun’un en yüce rab olduğu iddialarına (79:24) ve zulmüne karşı gelip Allah’ın elçileri olan Musa ve Harun’un mesajı olan tevhide uyan (yani yürüyen vahye uyan) bu nedenle de Firavun ve kodamanlarından kurtarılan (20:77-80) hak yol üzere olan İsrailoğulları…
Musa, toplumunu kardeşi Harun’a bırakıp Allah ile sözleştiği Tûr’a gittiğinde (7:123) Allah’ın İsrailoğullarını tam bir biçimde imtihan ettiğini ve onların Samiri denen bir şahıs tarafından saptırıldığını öğrenir (20:85) ve öfkelenir. Geri döndüğünde toplumuna sorar:
"Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?" (20:86)
Toplum şöyle cevap verir:
"Sana verdiğimiz sözü kendi kafamıza göre bozmadık. O halkın ziynet eşyaları bize taşıtıldı. Onları attık. Samiri işte böyle bir şey ortaya çıkardı. Samiri onlar için, böğüren bir buzağı heykeli çıkardı ve dediler ki "İşte sizin ve Musa'nın tanrısı budur, fakat Musa unuttu". (20:87-88)
Böğüren buzağı heykeli İsrailoğulları için bir imtihandır. (20:85) Görünen odur ki bu heykelin sıradan bir heykel olmayıp böğürme sesi çıkarması İsrailoğulları için bir imtihan vesilesi kılınmıştır. Buradaki sapış buzağı heykelinin böğürdüğüne yani sıra dışı olana şahit olmak değildir. Yani sapış mucizenin kendisine, gözün gördüğüne-kulağın işittiğine inanmada değil, onun algılanışında, heykeli ortaya çıkaran Samiri’nin topluma heykeli “onların ve Musa’nın tanrısı” şeklinde tanıtmasında, toplumun da bunda Musa ve Harun’un öğretisine ters bir durum görmeyip ona körü körüne inanmasındadır.
Şüphesiz Samiri bu heykele bakıp onu topluma şuna benzer sözlerle de tanıtabilirdi:
“Bu böğüren buzağı heykeli, sizi Firavunun zulmünden kurtaran ve nimetlendiren Rabbiniz Allah’ın bir heykeli böğürtebileceğinin göstergesidir. Sıra dışı bir özellik gördünüz diye heykele değil, kendi yarattığı fizik yasaları dâhil hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’a kul olun”.
Nitekim ayette toplumun Musa’ya verdiği cevapta geçen “Samiri ONLAR için heykel çıkardı” ifadesinden toplumdaki istisnasız herkesin Samiri’nin sözlerine uymadığını, bir kısmının da buzağı heykelinin böğürmesine şahit olmasına rağmen onu ilah edinmediğini anlıyoruz.
Olayın devamında öfkesi ve hayal kırıklığı biraz yatıştıktan sonra Musa Samiri’ye bunu yapmasının ardında yatan gerekçeyi sorar, (20:95) Samiri’nin cevabı şudur:
"Onların görmediğini gördüm, elçinin öğretisinden bir kısmını alıp attım. Böyle uygun gördüm."(20:96)
Allah kelamı bize bildirir:
Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur'an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir. (12:111)
Kuran’da bulunan kıssalar elbette laf olsun diye yoktur. İnsan her zaman insan olduğu için, zaaf ve hataları her zaman benzer olduğu için vardır bu kıssalar Kitap’ın içinde.
Günümüze dönelim.
19’cular olarak bilinen dini yalnızca Allah’a özgülemek gibi temiz bir niyet peşinde olduğunu dile getiren ve bu uğurda da takdir edilesi bazı çabaları olan bir grup var malumunuz. Bu grup, 1974 senesinde Mısır’lı bir biyokimyacı/ din adamı Reşad Khalife’nin ortaya çıkardığı, İslam dünyasında tartışmalara yol açan Kur’an’da bulunan matematiksel sistemin takipçileri. Günümüzde 19’cular tarafından “elçi” kabulü gören Reşad Khalife, Tevbe Suresi 128 ve 129. ayetleri Kuran’da bulunan 19 sisteminin matematiksel düzenini bozduğu gerekçesi ile sahte olduğunu iddia etmiş ve ilk tanığının kendisi olduğu bu 19 sistemini tüm dünyaya şu sözlerle tanıtmıştır:
“Allah Kuran’ı 19 sistemi ile korur”.
Bu hatalı önermeyi, mucizeye tanık olanlara onun yanında pazarlanan “yönlendirme”yi görünce o iki ayetin 19’cular tarafından hangi gerekçe ile “sahte ayet” sayıldığını anlamak mümkün. Çünkü şayet “Allah Kuran’ı 19’la korur” önermesi doğru ise o zaman otomatikman 19 sistemini bozan ayetler de Kuran’dan değildir, 9:128-129. ayetler ise korunmamış olan, sonradan ekleme yapılmış olan sahte ayetler haline gelir.
Kısa bir süre önce bu matematiksel sistemin Kuran’daki varlığına şahit olmuş biri olarak (her ne kadar geçtiğimiz günlerde 19’cularca o iki ayeti sahte saymamamdan dolayı mucizeyi “gereğince” takdir edememiş olmakla itham edilsem de) bir mümine yakışanın Reşad Khalife’nin önermesini sorgulamadan kabul etmek yerine Allah’ın araç olarak kullanmamızı istediği aklı kullanarak doğru olup olmadığını sorgulamak olduğuna kanaat getirdim.
19’cuların kendilerini desteklemek için getirdikleri argümanlara geçmeden evvel, Reşad Khalife’nin “Allah Kuran’ı 19 sistemi ile korur” yönlendirmesinin niçin mantıkla çelişkili ve hatalı olduğunu kısaca görelim.
Zikrin korunacağı ile ilgili ayetler şunlardır:
Hiç kuşkusuz, o Zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz. (15:9)
Onlar, o zikiri/Kur'an'ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Hâlbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap'tır. Bâtıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Hakîm ve Hamîd Allah'tan bir indirmedir o. (41:41-42)
Koruma deyince anladığımız şey Zikre ayet ekleme ve çıkarmanın mümkün olmamasıdır.
“Allah Kuran’ı 19 sistemiyle mi korur?” sorusunun rasyonel cevabı ise “hayır” olmalıdır. Neden?
Çünkü 19’cuların iddiasına göre matematiksel sistem o iki ayetin sahte olduğunu tespit edebilmiş yani eklemeye karşı Kuran’ı korumuştur ama göz kaçırdıkları şudur ki, 19’un korumasından söz edebilmemiz için 19’un ayet silmeye karşı da işe yarıyor olması gerekir.
Bu tespite 19’cular tarafından laf kalabalığı içinde öne sürülen yanlış karşıt argümanın ana fikri şudur:
“Eğer geçmişte 19 mucizesini içeren kısımda tek bir ayet dahi silinseydi 19 mucizesi olmayacaktı”.
Yukarıdaki önerme doğru olmasına doğrudur ama bu durum 19’un koruyuculuğuna değil; 19 sisteminin fonksiyonunun, Zikrin bizzat Allah tarafından korunmuşluğuna tanık tutmak olduğuna işaret etmektedir. Çünkü 19 sistemin ortaya çıkarıldığı tarihten evvel Allah Kuran’ı bizzat korumasaydı ve 19’cuların iddia ettiği, sözde ekleme tahrifi gibi çıkarma tahrifi de yapılabilmiş olsaydı ne silinmiş olan ayetleri geri getirebilecek, ne 19 sistemine ulaşabilecektik. Özetle, 1000 küsur sene boyunca 19’un silmeye karşı hiçbir fonksiyonu olmamıştır. Bu durumda Zikri koruyan (koruma= ekleme ve çıkarmayı engelleme) bizzat Allah’ın kendisidir ve bunu bizim bilmediğimiz yöntem(ler)le yapmaktadır. Allah Zikri koruma sözü vermişken ve O’nun vaadi hak, üstüne üstlük 19 sistemi yoluyla bizzat kendi koruduğuna açık ve net olarak tanık tutmuşken Zikri ayet çıkarmaya karşı koruyup, ayet eklemeye karşı korumamış olması düşünülemez bile. Kaldı ki aynı ayet silme gibi ayet ekleme de tahriftir. Hatta ayet ekleme silmeye oranla daha önemli bir tahriftir. Çünkü başkasının sözlerini Allah sözü saymak, Allah’a yalan yere isnadda bulunmak gibi şirk unsuru içerir.
Durumun 19’cuların öne sürdüğü gibi olması demek, içinde tüm ayetlerin bulunup sadece o iki ayetin bulunmadığı (sözüm ona) orijinal Kuran’ı yakan, Mervan döneminden 19 mucizesinin fark edildiği 1970’li senelere kadar insanlığın elinde “korunmuş zikir” diye bir şey olmaması anlamına gelmektedir. İşin daha da vahimi bunun böyle olması demek Allah’ın vaadine sadık kalmadığı ve bu geçen yüzlerce yıllık süre zarfında Kuran yoluyla mesajına muhatap olan insanları kandırdığı, onlara yalan söylediği anlamına gelmektedir. (Haşa!)
Kuran’ın muhatabı tek tek bireylerdir. Yukarıda bahsedilen saçma duruma göre, 1700’lü senelerde yaşamış ve elindeki mushafı korunmuş Zikir “zannederek”(!) okumuş bir mümin açısından da, geçmişe bakan ve bu geçen süre zarfında “Zikrin korunmamış” yani “Allah’ın vaadine sadık kalmamış olduğuna” (haşa) şahit olan bizler açısından da vahim bir durumdur.
Allah’a ve O’nun sözüne duyulan güven dinin en önemli unsurlarından biridir. Bu güven yıkılırsa her şey göreceli hale gelir. Allah’ın cennetlikleri cennete, cehennemlikleri cehenneme atacağına, İblis’i cehennemle cezalandıracağına, erdemli davranmanın ödüllendirileceğine, kötülük ve ahlaksızlıkların karşılıksız bırakılmayacağına ve 19 sistemi ortaya çıkmadan evvel (kimi hadisler Kur’an’ın eksik-fazla olduğunu iddia etse dahi umursamayıp) Kitab’ın korunmuşluğuna da biz hep Allah’ın vaadine duyduğumuz güven sayesinde inanırız. Eğer zaten bu güven boş bir güven ise Allah’ın emir ve yasaklarını ne kadar gözetsek de, ne kadar iyi ve ahlaklı bir insan olsak da her şey boşa gidebilir. Kötülük ödüllendirilebilir, iyilik de cezalandırılabilir…
Şimdi 19’cu grubun ileri sürdüğü argümanlara ve bunlara getirdiğimiz eleştirilere kısaca bakalım.
19’cuların argümanı:
19’a tanık olup, mucizeyi “gereğince” takdir etmediği için o iki ayeti reddetmeyenler, Allah’ın matematiksel sisteminin şahitliğine değil hatalı çoğunluğa, yani dini uydurma hadislerle, mezhep öğretileriyle yozlaştıran kelle sayılarının şahitliğine, onların mushafına inanmaktadırlar.
İtiraz- Eleştiri:
Hayır alakası yok. Buradaki güven din tahrifçilerin Kuran mushafını korumadaki sadakatine değil, Allah’ın vaadinedir. Dini dejenere eden, peygamber adına hadisler uyduran şeytani insanlar eğer durum kendi inisiyatiflerinde olsaydı Zikri de tahrif ederlerdi. Benzer bir şekilde bu müşrik karakterli, hastalıklı insanlar yapabilseler bir yolunu bulur görevi tamamlanmadan Muhammed peygamberi de öldürürlerdi. Ama Allah’ın koruma vaadine rağmen tahrif edemediler. Zaten Allah’a rağmen Zikrin tahrif edilebildiğini (2 ayetin eklenebildiğini) iddia etmek tahrifçilerin kudret ve iradesini Allah’ınkinden üstün kılmak olur. Allah hadisleri koruyacağını vaad etmez ama Zikri koruyacağını vaad eder. Bu durumda hadisler üzerinden yapılan tahrifatı öne sürerek Allah’ın koruma sözü verdiği Zikre ekleme (tahrif) yapılabileceğini iddia etmek son derece saçmadır.
Muhammed peygamber yaşadığı süre boyunca, hepimizin bildiği üzere, yürüyen Kuran’dır. Onun korunması ile ilgili ayetler Zikrin/Kuran’ın korunması ile ilgili yukarıda sunulan ayetlere benzemektedir:
Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür. (72:27)
Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür. (72:27)
Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. (5:67)
Nasıl ki binlerce müşriğin bulunduğu toplumda kendisine indirileni tebliğ eden yani yürüyen Kuran olan peygamberimiz Allah tarafından korunmuş ve peygamberlik görevini, Allah’ın mesajını insanlara iletme görevini eksiksiz tamamlamıştır; o vefat ettikten sonra da müşriklere, münafıklara, kâfirlere rağmen Allah’ın bizzat koruması altında olan Kuran bu mesajı eksiksiz iletme görevini devralmıştır.
Ayrıca çoğunluğun inandığı mushafa inanmakla itham edebilmek için ortada azınlığın inandığı bir mushaf olması gereklidir. Yani bu iddiada bulunabilmek için dünya üzerinde 1400 senedir azınlığın mushafı olarak kalmış, içinde tüm ayetlerin bulunup bir tek 9:128-129’un bulunmadığı “en az bir tane” mushaf olması gerekir. Sıfır ise azınlık değil hiçtir.
Dünya üzerinde içinde tüm ayetlerin olup bir tek Tevbe 128-129. ayetlerin olmadığı mushaf bulunmadığından olsa gerek, 19’cular bu “hayali” mushafı realize etmek için hadislere başvurmaktadırlar. Ubey b. Kab adlı şahsın o iki ayetin Kuran’dan olmadığını söyleyen hadisini baz alarak Ubey.b Kab’ın “hayali mushafını” delil olarak getirmektedirler.
Oysa çelişkili hadis havuzunda Ubey. B. Kab’ın Tevbe Suresi 128-129’un en son nazil olan ayetler olduğunu beyan eden hadisi de mevcuttur. Hadis havuzundan, kafalarındaki hayali mushafı doğrulayacak hadis seçmelerinin, 19’cuların eleştiri yönelttikleri Sünnilerin yaptıklarından bir farkı yoktur. Hatta bu durum daha da çelişkili ve tutarsızdır.
Ayrıca daha evvel de dile getirildiği üzere bu mantıkla, bin küsur yıl boyunca insanların ulaşabileceği kaynak “korunmuş Zikir” değil “korunmamış Zikir” olur ki bu durum hem Allah’a vaadinde durmadığı iftirasını attığı için, hem de Allah’ın kudretini yani murat ettiği şeyi gerçekleştirmesinin mümkün olmayabileceğini ima ettiği için mümkün değildir.
19’cuların argümanı:
"19'un koruma sistemi olmadığı" doğru değildir. Çünkü 19 mucizesini o iki ayeti atmadan kabul edenler, "Önerme 1: Allah Kuran'ı mükemmelce koruyacağını söz veriyor. Önerme 2: On dokuz Kuran’
ın koruma sistemi değildir. Çıkarım: Eğer mushafa ilave olsa Kuran yüzyıllarca korunmamış olur." diyorlar. Oysa yukarıdaki tartışmadaki ikinci önerme (19’un koruma sistemi olmadığı) 7:69 ayetindeki Bastata kelimesinin imlasını düzelten örnekle çürütülmektedir bu da demek ki ikinci önerme hatalıdır."
"19'un koruma sistemi olmadığı" doğru değildir. Çünkü 19 mucizesini o iki ayeti atmadan kabul edenler, "Önerme 1: Allah Kuran'ı mükemmelce koruyacağını söz veriyor. Önerme 2: On dokuz Kuran’
ın koruma sistemi değildir. Çıkarım: Eğer mushafa ilave olsa Kuran yüzyıllarca korunmamış olur." diyorlar. Oysa yukarıdaki tartışmadaki ikinci önerme (19’un koruma sistemi olmadığı) 7:69 ayetindeki Bastata kelimesinin imlasını düzelten örnekle çürütülmektedir bu da demek ki ikinci önerme hatalıdır."
İtiraz- Eleştiri:
Hayır yine alakası yok. Çünkü değil imla hatası, eşanlamlı kelime kullanımı bile Zikrin korunmadığı anlamına gelmez.
Zikrin korunması= Mesajın korunması
İmla hatası imla ile ilgili bir durumdur, mesajla ilgili değil. Eş anlamlı sözcük kullanımı bile mesajla ilgili bir durum değilken, imla hatası hiç olamaz zaten. Arapça bilmeyenler meallerden ulaşıyorlar Allah’ın zikrine, mesajına. Ama mealcilerin (kelimelerin anlamını çarpıtmadıkları sürece) eş anlamlı sözcükler kullanmaları mesajın doğru bir şekilde alınmasına engel olmuyor değil mi?
Nasıl ki 2:67’deki “bakara” kelimesini Edip Yüksel’in düve, Yaşar Nuri’nin inek, bir başkasının sığır olarak çevirmesi bizi Allah’ın zikrinin, mesajının direkt muhatabı olmaktan alıkoymuyorsa mushaflar arasındaki değil imla farklılıkları, eş anlamlı kelime kullanımları dahi Zikrin korunmadığı ve Allah’ın vaadine 1400 sene boyunca sadık kalmadığı anlamına ASLA gelmez. Lakin 19’cular tarafından sahte sayılan o iki ayet mesaj içermektedir yani zikirdir.
19’cuların argümanı:
Eğer o iki ayeti eklerseniz ortada 19 sistemi diye bir şey kalmaz. Bu durumda ya 19 sistemini kabul edecek ve o iki ayeti atacaksınız, ya da 19 sistemini reddedeceksiniz. Bu ikisi arasında bir yol tutamazsınız.
İtiraz- Eleştiri:
Hayır. Bu da yine saçma bir argüman. Daha evvel ispatlarıyla gördük ki 19 sisteminin görevi Zikri korumak değil, Allah’ın Zikri bizzat koruduğuna tanık tutmak. Bu sisteme bir kez şahit olduğumuz an 19 sistemini takdir kısmında 19’cularla eşit duruma geliyoruz. Onların da bizim de 9: 128-9’suz sisteme bakınca gördüğü şey aynı. Zikre değil ama 19 sistemine bakınca bizler de Allah kelimesinin sayısını 2698 görüyor, 2699 görmüyoruz.
Kuran’da Allah kelimesi 2698 (142x19) kez geçmez ama Kuran’ın bizzat Allah tarafından korunmuş olduğuna tanık tutan, insan yapımı olması imkânsız 19 sisteminde Allah kelimesi 2698 (142x19) kez geçer.
Ayrıca 19’cuların sadece Allah’ın vaadinin hak olduğu realitesini değil, mucizelerin tabiatını ve dolayısıyla 19 mucizesini de hakkıyla kavrayamamış olduğuna tanık da oluyoruz burada.
İnsanı Allah’ın kudreti karşısında aciz bırakan mucizeler panteist yahut deist kendi yarattığı yasaların, düzenin hizmetçisi konumunda tanrı figürlerinin aksine, ancak Allah tarafından yollanır. Allah’ın kendi yarattığı yasalara uymak zorunda olmadığının, onları bir süreliğine de olsa devre dışı bırakabilecek kudrette olduğunun göstergesidirler adeta. Kuran’daki mucizelerin imtihan etmek, Allah’ın Muktedir olduğuna tanık tutmak gibi amaçları vardır. Allah’ın, İsa aracılığı ile ölüleri dirilttirmek suretiyle kendi yasasını bozması da, fizik yasalarını geçici bir süre için askıya alarak İbrahim’in ateş tarafından yanmamasını sağlaması da, cehennemin ortasında yanmayan ağaç yaratabilmesi de, İsrailoğulları’nı imtihan etmek için yine kendi izni dâhilinde buzağı heykelini böğürtmesi de, Ashabı Kehf’in uzun senelerce bir mağarada uyutulup zamana meydan okunması da, İsa’nın yahut Adem’in cinsellik olmadan yaratılması da Allah’ın kendi kurduğu düzene ve sisteme bağlı olmak zorunda olmadığı realitesine kısa süreli de olsa şahit tutulmamızdır. Mucize inkârcıları mucizelerden yüz çevirirken aslında, Allah’ın her şeye kadir olan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan olduğu realitesine yüz çevirmektedirler. “Cehennemin ortasında yanmayan ağaç mı olur? Demek ki bu Kuran eskilerin mitosları” demekle ve cehennemdeki ateşin ve azabın gerçek olduğuna dair apaçık ayetlere rağmen “Cehennemin ortasında yanmayan ağaç mı olur demek ki cehennem ateşi bir sembol” demek mucizeye, yani Allah’ın mutlak Muktedir olan olduğuna yüz çevirmenin farklı türlerinden ibarettir. 74:31 ayetinde 19 sayısının imtihan vesilesi olduğu açıkça belirtilmesine rağmen, Zikri koruma sözünü veren vaadi hak olan Allah olmasına rağmen, o iki ayeti “matematiksel düzene uymadığı” gerekçesiyle sahte saymak, hem mucizeleri hem de Allah’ın vaad ve kudretini “gereğince” takdir edemeyenlere has bir durum olsa gerektir.
19’cular Allah’ın, sahibi olduğu evrenin fizik yasalarını/ mevcut düzeni “bozmaya” kadir olduğunu ortaya koyarak ateşe İbrahim peygamberi yaktırmadığına inanıyorlarsa, umulur ki yine Allah’ın kendi sahibi olduğu evren kitabı Kuran’ın sistemi olan matematiksel düzeni “bozduğu” gerekçesiyle o iki ayeti atmakla aslında kendilerinin mucize inkârcısı konumuna düştüklerini de fark ederler...
19’cuların argümanı:
Reşad'ın Arapça metni de içeren The Final Testament çevirisi, 9:128-129 içermiyor. Arapça metni içeren bu çeviri 1989 yılından beri dünyanın birçok ülkesinde yaşayan binlerce kişinin evine girdiği gibi Amerika ve Kanada'daki binlerce kütüphaneye dağıtılmış durumda. Allah’ın Zikri koruması mushafı koruması olsa niçin bu gün dünya üzerinde bu yukarıda bahsettiğimiz 9:128 ve 129'un olmadığı mushaflar var?
İtiraz- Eleştiri:
İçinde tüm ayetlerin olup bir tek Tevbe 128-129. ayetlerin olmadığı (yani tarihi bir kayıba uğramaksızın tahrif edilmiş) tek mushaf 19’cuların yukarıda sözünü ettiği mushaftır. (Edip Yüksel’in Mesaj isimli meali de yine bunun uzantısıdır) Bu da 1974 senesinden yani 19 sisteminin ortaya çıkışından sonrasına tekabül eder. Bizzat Reşad Khalife’nin kendi bilgisayarına geçirip sayesinde 19 sistemine tanık olduğu mushaf o iki ayeti içerir. Kuran’a ve onun yüzlerce farklı mealine böyle kolay ulaşılabilir bir çağda, Allah’ın vaadinin asla şaşmayacağına ve O’nun kudretinin tüm tahrifçilere her daim galip geleceğine güveni tam olanlar yukarıda bahsi geçen “The Final Testament” gibi adı tahrif edilmiş kutsal kitapları (Tevrat ve İncil) andıran bu kitabın Kuran olmadığını bilebiliyor. 19 sistemini çürütmek için “19 Efsanesi” adıyla kitap yazanlara, başka kitap ismi bulamadılar mı sorusunu yönelten 19’cuların Reşad’ın bu Tevbe Suresi 128-129’u içermeyen kitaba verdiği isim üzerine de düşünmesi gerekmektedir.
Ayrıca bir başkası da Kuran'ın tek bir suresini içeren bir kitabı Kuran diye piyasaya sürebilir ama bu onu Kuran yapmaz.
Hazır yeri gelmişken elçilik iddiasındaki Reşad Khalife’nin "The Final Testament" kitabında Kuran ayetlerini nasıl eğip büktüğüne de hep beraber şahit olalım:
Reşad’ın Bakara Suresi 30. ayet meali:
Satan: A Temporary "god" (Şeytan: Geçici İlah)
Recall that your Lord said to the angels, "I am placing a representative
(a temporary god) on Earth." They said, "Will You place therein one who
will spread evil therein and shed blood, while we sing Your praises, glorify You,
and uphold Your absolute authority?" He said, "I know what you do not know."
Yani Reşad'a göre , Allah halife-vekil atayacağını söylerken, şeytanı atayacağını söylüyormuş yeryüzüne halife olarak (!!!)
19’cuların argümanı:
“Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli (rauf), daha merhametlidir (rahim).” şeklinde meallendirilen, 9:128 no’lu sahte ayette Allah’ın sıfatı olan Rahim’i peygambere isnad edilmiştir. Bu durum o ayetin sahte olduğunun delildir.
İtiraz- Eleştiri:
İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
Kullarımdan bir zümre "Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen MERHAMETLİLERİN en hayırlısısın" diyorken siz onları alaya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur'anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz. (23:109-110)
Bu ayette Allah’ın rahimlerin en hayırlısı olduğu belirtiliyor ve Allah’ın rahimlerin en rahimi, rahimlerin en hayırlısı olduğunu belirten pek çok ayet mevcut Kuran’da. Ayrıca Allah’ın bazı başka sıfatlarının da kullar için kullanıldığı ayetlere rastlamak mümkün. Örneğin:
"Rabbim zengindir, kerîmdir!" (27:40) -Allah için kullanılmış-
"Onlardan önce Firavun'un kavmini imtihan ettik; onlara kerîm bir elçi geldi." (44/17) Musa peygamber için kullanılmış
"Allah, bağışlayandır, halîmdir!" (2:225) -Allah için kullanılmış
"İbrahim, çok duygulu, halîmdi!" (9:114) -İbrahim peygamber için kullanılmış
"Rabbim zengindir, kerîmdir!" (27:40) -Allah için kullanılmış-
"Onlardan önce Firavun'un kavmini imtihan ettik; onlara kerîm bir elçi geldi." (44/17) Musa peygamber için kullanılmış
"Allah, bağışlayandır, halîmdir!" (2:225) -Allah için kullanılmış
"İbrahim, çok duygulu, halîmdi!" (9:114) -İbrahim peygamber için kullanılmış
Ayrıca 19'cuların bu iddiası Allah’tan başkasına secde edilmez’den yola çıkıp “İblis’in Adem’e secde etmemesi Allah’ın kutsiliğini ilan etmek için, O’ndan başkasına secde edilmeyeceğini göstermek için…” diyerek İblis’i satır arasında öven ve İslam dinine abuk sabuk görüşleri sokan Hallac’a benziyor. Hem de ayetlerde apaçık şeytanın secde etmemesinin ardında yatan faktörün “Beni ateşten yarattın onu topraktan ben ondan üstünüm” söylemi olduğunu bilip durmamıza rağmen.
19'cular “Rahim” sıfatı insana verilmez diyorlar ama sonra da tahrifçileri Allah karşısında galip duruma düşürüp Allah’ın “Cebbâr” (Yapılmasına karar verdiği şeyi, dilediğinde zorla yaptıran) gibi pek çok sıfatını satır arasında bol keseden kullara dağıtıyorlar malesef.
19’cuların argümanı:
Hem 19 sistemini inkâr edemeyen hem de onun tanıklığını hazmedemeyen arkadaşlar 19 sayısının Kuran’ın korunmasıyla alakası olmadığını iddia ediyorlar. Kendilerine şunu sormalı. Kuran’ın korunmasıyla ilgili birkaç ayetin sonradan sokulmadığını nereden biliyorsunuz? Tarih ve hadis kitapları Kuran üzerinde bir sürü kavganın varlığını bildiren dumanlarla dolu. Hatta ilk Kuran nüshaları kaybolmuş ve hatta ilk orijinal nüshanın Mervan tarafından yakıldığı iddia ediliyor. Böyle olunca, Kuran’ın korunmasıyla ilgili ayetlerin bizzat uydurulmadığını isbat edebilirler mi? Yüzbinlerce hadis uydurabilecek kadar yalan sanayisinde ustalaşan insanların yaşadığı bir dönemde yöneticiler Kuran hakkında oluşan şüpheleri ortadan kaldırmak için niye ayet uydurmasınlar ki? “Allah buna izin vermez” diyeceklerdir. İyi de nereden biliyorsun? Delilin ne? On dokuz sistemi bu kuşkuların gölgesini bile ortadan kaldırıyor.
İtiraz- Eleştiri:
1974 senesinden önce ölmüş müminler 19 sistemini bilmemelerine rağmen Kuran’a iman ediyorlardı. Aklını işleterek sorgulayan ve Kitap’ta onun Allah katından olduğuna dair sunulan yüzlerce delilden tatmin olmuş birisi zaten Allah’a ve ahirete gözüyle görmüşçesine inanır bir hale gelir. Allah’ı gereğince kavramış birisi O’nun vaadinin hak olduğunu bilir. Kuran'a inanma nedeni zaten "deliller" olan birisi için Matematik de bu delillerden sadece biridir ve diğerleri gibi kitabın bir parçasıdır. Akıl, mantık ve 19’u uzlaştırınca görünen o ki Allah’ın merkeze kendisine olan güveni oturtmamız beklentisi hala aynen devam ediyor. 19 ise 74:31’in de belirttiği gibi “iman edenlerin” imanını artırıcı bir görev icra ediyor.
Ayrıca sadece 15:9, 41:41-42 ayetlerinden herhangi birinin Allah kelamı olduğuna tanık tutulmamız bile aslında Zikre ne silme, ne ekleme yapılmasının mümkün olmadığının ispatıdır. Bunlardan birinin/ hepsinin Allah kelamı olduğuna, Zikre sonradan sokuşturulmadığına da zaten 19 sistemi sayesinde fazlasıyla tanığız. Çünkü eğer geçmişte 19 mucizesini içeren kısımda tek bir ayet dahi silinseydi 19 mucizesi olmayacaktı.
İsrailoğullarının imtihan edildiği böğüren buzağı heykeli kıssasına dönecek olursak, orada yapılan hataların neredeyse aynısı ne yazık ki şu gün 19’cular tarafından yapılmaktadır:
Allah’ın imtihan etmesi için (20:85) Samiri vesilesiyle ortaya çıkarılan böğüren buzağı heykeli
|
Allah’ın imtihan etmesi için (74:31) Reşad vesilesiyle ortaya çıkarılan 19 mucizesi
|
İsrailoğulları’nın taptığı buzağı heykelinin ham maddesi olan süs ve ziynet eşyaları. (Tahrif edilmiş Tevrat’a göre altın küpeler)
|
19’cuların 19 mucizesine uyan ayetleri anlatmak için kullandıkları metafor “24 ayar altın yüzük” ve bu altın yüzüğe yapışmış olan yabancı maddeler ise Tevbe Suresi 128-129. ayetler.
|
Samiri’nin böğüren heykel mucizesini Allah’ın kulu ve kudret göstergesi olarak tanıtması gerekirken Musa’nın ve İsrailoğulları’nın tanrısı yani Allah olarak tanıtması
|
Reşad’ın 19 sistemini, “Allah Kuran’ı bizzat kendi korur; 19 sistemiyle de koruduğuna tanık tutar” şeklinde tanıtmak yerine 19 mucizesini “Kuran’ı koruyan” yani Allah olarak sunması
|
Heykelin “böğürmesine” şahit olan ama Samiri’nin önermesini kabul etmeyen bir kitle
|
19’a şahit olup, Reşad’ın önermesini kabul etmeyerek, o iki ayeti atmayan bir kitle
|
Evrendeki düzeni (fizik yasalarını) bozan ve Allah’ın buna uymak zorunda olmadığına işaret eden böğüren buzağı heykeli
|
Allah kelamındaki matematiksel düzeni bozan 19 mucizesi ve Allah’ın buna uymak zorunda olmadığına işaret eden o iki ayet
|
Samiri’nin sunduğu gerekçe: Onların görmediğini gördüm, elçinin öğretisinden bir kısmını alıp attım. Böyle uygun gördüm."(20:96)
|
Reşad’ın sunduğu gerekçe: Onların görmediğini gördüm, elçinin öğretisinden (Zikir/Kuran) bir kısmını alıp attım. Böyle uygun gördüm. Çünkü 19 sistemini bozuyordu.
|
Hani, Mûsa, toplumuna demişti ki: "Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri'inize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır." (2:54)
Sonra kendilerine açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar. Biz onların bu günahını da affettik. (4:153)
|
?
|
Son olarak tüm bunlardan çıkarılması gereken dersler şunlardır:
1. Çelişkili hadis havuzunda bulunan tek bir hadisi kabul etmek bile böyle korkunç sonuçlara neden olabilmektedir. Allah katındaki din olan İslam’ın tahrif edilmemiş tek kaynağı Kuran’dır ve kıyamete kadar ancak o insanlara doğru kılavuzluğu edebilir.2. Kuran ayetlerini okurken aklımızdan geçenleri ayetlere onaylatmaya değil, aklımızdan geçenleri Kuran ile oluşturmaya, şekillendirmeye odaklanmalıyız. Ayetleri öncelikle birincil anlamlarında ele almalı ve tevile başvurmadan önce dil özelliklerini sonra diğer ayetlerle tutarlılığını gözetmeliyiz ki 19’cuların yaptığı hataya düşülmesin.
3. Tüm dini tecrübe ve mucizeler Kuran süzgecinden geçirilmelidir. Kuran mucize/dini tecrübe süzgecinden değil. Zaten dinin tahrifine neden olan en önemli etkenlerden birisi imtihan amaçlı yaşanan sıra dışı olayların Kuran’a göre değerlendirmek yerine, egolara yenik düşülerek yaşanan dini tecrübeyi Kuran’a onaylatma yanılgısıdır. Vahdet-i vücud şirkinin bile İslam’a sokuşturulabilmesinin altında yatan neden budur.
4. Allah kendi yazdığı fizik kurallarına, biyolojik kurallara, matematiksel düzene uymak zorunda değildir. Zaten bu düzenleri bozduğu zamanlarda ortaya çıkan olağanüstü duruma mucize deriz. Bu durumda Tevbe 128-129’lu Kuran= Mucize.
Kardeş bir eleştiride bulunmak istiyorum. Mucize kavramını Allah'ın kendi yasasına uymak zorunda olmamasına bağlıyor ve de Allah'ın mucize gösterirken kendi yasasını çiğnediğini söylüyorsun.
YanıtlaSilBu anlayış doğru değil.
Mucize yasalara uygun olmayan olaylar değildir. Mucize denilen şey gerçekleştiği çağda insan idrak ve kudretinin kabiliyet sınırını fazlasıyla aşan ve bu itibarla insan eseri olamayacak olan birtakım hadiselerin insanlara, peygamberler aracılığıyla bir "peygamberlik delili" vasfı taşıyarak sunulan olaylardır.
Yani İbrahim as. ın yanmaması bir çeşit yanıcı olmayan madde ile kaplanmasıyla oldu. Çünkü sen yanmamaya mucize dersen ve bunu da "sıradışı", "olağanüstü", "metafizik" olarak değerlendirirsen şimdiki teknolojinin de mucizeler doğurduğunu söylememiz gerekir.
Önce şu telakkini düzeltmen gerekiyor. Sana söyleyeceğim şey şu:
-Metafizik diye bir şey yoktur. Allah'ın fıtratı vardır ve bu da bütün fizik-kimya-mekanik evrensel kanunlarıdır. Bunlar değişmez. İnsanlar bazı hadiselere anlam veremese de bu ancak kendi bilgisizlikleri ve idrak kabiliyetlerinin tahdid edilmiş olmasındandır.
-Mesela, konu açılmışken temas edeyim: Miraç diye anlatılan bir mucize değildir. Zaten çoğu da uydurulmuştur. Mucizenin bir amacı vardır. İnsanlara "peygamberlik senedi" olarak takdim edilir. Halbuki Miraç olayını insanlar görmemiştir. Peygamber 7. kat semaya çıkmıştır. Bu teknolojinin ilerlemesiyle bulunabilecek bir metodla başarılabilir.
Bir şey daha ekleyeyim:
YanıtlaSilMucize telakkinin tamamiyle yanlış olduğunu düşünsem de yazın bence gerçekten çok özgün ve değerli bilgiler içeriyor, burada hakkını yemeyeyim... :)
Ama şu da bir gerçektir ki mucizenin bir amacı bulunmaktadır. O amaç da peygamberlik senedi olmasıdır. Allah'ın fıtratı değişmez.
Sevgili Orhan,
YanıtlaSilKuran'da mucize kelimesi değil beyyine ve ayet kelimeleri geçer.
Mucize sözlük anlamıyla "aciz bırakan" demektir.
Sıradışı, olağanüstü yönü bulunan ve insanı Allah'ın kudreti karşısında aciz bırakan olayları peygamberler getirdiğinde mucize, peygamber olmayan insanlar deneyimlediğinde ise dini tecrübe diye adlandırıyoruz. Ama bu adlandırışımızın dayanağı insanî bir sınıflandırmadır aslında; belki biraz da tüm dünyada yaygın olarak kullanılan din psikolojisi-felsefesi terminolojisine ters düşmeme çabasıdır.
Allah'ın zatı dışındaki herşey yaratıktır, kuldur. Buna fizik yasaları, biyoloji yasaları dahil. Allah dilerse kendi KULU olan yasaları bozabilir. Zaten Allah apriori olarak herşeye kadir olan, kudreti herşeye yeten demekken kendi yasasını dilerse bozmaması gibi birşey söz konusu dahi olamaz. Yalnız şu var Allah vaadine ters düşmez. Yani Allah isterse cennetlikleri cehenneme atar ama bunu yapmaz, yapmayacaktır çünkü vaadi yapmayacağı yönündedir.
Biz kullar Allah'ın kendi yarattığı evrenin yasalarına bağlı kalacağını, asla bozmayacağını tek bir şartla iddia edebilirdik. O da kendisinin buna söz vermiş olması şartıyla. Yani eğer Allah'ın kendi yasalarını bozmayacağına, asla müdahale etmeyeceğine dair bir sözü olsaydı o zaman biz de bunu savunabilirdik.
Elimizde böyle bir vaad yok. "Sünnetullah"tan bahseden ayetler bağlamdan çıkarılarak, zorlama anlamlar yüklendiğinde o anlama geliyor.
Eşeyli üreme yoluyla bebeğin oluşumu, 5 mm boyunda birşeyin kalbinin atması, canlılık gelmesi-> AYET/ DELİL (MUCİZE)
Eşeysiz üreme yoluyla bebeğin oluşumu (Meryem'e üflenmesi- Hz. İsa)-> AYET/DELİL (MUCİZE)
Özetle Allah her türlü yaratan, herşeye ama istisnasız herşeye kadir olan, düzenin de düzensizliğin de maliki o:)
Selamlar
Tam tersine sevgili Orhan, eğer senin zannettiğin gibi olsaydı bugünkü bilim ve teknoloji ile yaptıklarımız mucize olurdu. Hayır gerçek mucize, bizim asla yapamayacağımız şeydir. Yani kainatın yasalarının dışına çıkabilmek, onları değiştirebilmektir. Bunu da sadece ve sadece Rabbimiz gerçekleştirebilmektedir gördüğün üzere.
YanıtlaSilKainatın yasaları değişmez değil, sadece kullar değiştiremez. Yani diğer bir deyişle sadece yüce Allah değiştirebilmekte.
Adem ve İsa'nın anne+baba=doğum olmadan yani cinsellik(seks) olmadan yaratılması(atasız doğrudan can verilme), ölülerin diriltilmesi, çamura can verilmesi vb. ayetlerin verdiği örnekler açıkça Allah'ın gerçekten sınırsız kudrete sahip olduğunu ve kendi koyduğu yasalara tabi olmadığını ispatlamaktadır.
Panteist felsefedeki evren=tanrı anlayışında kainat yasaları tanrısal, değişmez kutsal şeyler zannedilmekte ve farkına varmadan onlara da tapınılmaktadır maalesef.
Kainat yasası dediğimiz şey Rabbimizin "yapış şeklidir" aslında. Ve Allah bize "bakın bunu aslında ben yapmaktayım ve dilersem tam tersi şekilde de yapabilirim" dersini vermekte, ayetlerde anlattığı bu yaşanmış öykülerde. Ve hiçbir düzene veya güce bağlı kalmak zorunda olmadığını, bu düzenleri yaratanın da kendisi olduğunu tekrar tekrar gösteriyor.
Ha bunların dışında birgün bilim ve teknoloji ile yapılabilecek deliller de sunduğu oluyor elbette. Ama dediğim gibi asıl deliller insanoğlunun asla yapamayacağı mucizelerdir.
Yoksa gelişmiş bir medeniyet ileri teknolojisi ile geri kalmış bir toplumu kandırınca yaptıklarında hiçbir yanlış olmazdı senin yanlış mantığına göre. Çünkü senin inancına göre Allah'ın sunduğu delillerin aynısını sunuyorl olurlardı ve ilkel toplum bunlara iman etmekle yükümlü olurdu. Hayır, Rabbimizin sunduğu deliller arasında mutlaka hiçbir kulun hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceği olanlar var.
Ve asıl, en çarpıcı mucize de budur zaten.
Selam ve sevgiler
Yorumlarımdaki ifade ve beyanlarımın tamamıyla yanlış anlaşıldığı ve hatta çarpıtıldığını sessiz sessiz okuduktan sonra gayet kendimden emin bir şekilde savunmamı ve gerekçelerimi sıralamak istiyorum:
YanıtlaSilAllah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43)
Bu ayet bile sizi susturmaya yetse de ben sizi daha net bir idrak seviyesine taşımak için biraz açayım.
Mucize doğaüstü bir olay değildir. Olamaz. Sadece bir "peygamberlik senedi"dir.
Allah kanununda değişme olmayacağını söylüyor muymuş, söylemiyor muymuş sevgi antispiritualist'ciğim :)...
Emre sana da geliyorum bekle...
Allah'ın kanunu değişmez. Bir baba olmadan bir çocuk doğuyorsa bu Allah kanununu değiştirdi anlamına gelmiyor. Neden mi? Çünkü kanun baba+anne=çocuk değil.
Formül daha farklı. Çünkü şu anda da baba ile cinsî münasebette bulunmayan bazı hanımlar çocuk sahibi olabiliyor bildiğin gibi(tüp bebek).
Hiçbir zaman kanun değişmedi. Bu, Allah değiştiremez diye değildir. Allah değişmeyeceğini söylediği içindir.
Yani inşallah anlamışsındır: Allah kanun değişmez diyor, bak yukarıda 3 ayet var.
Mucize yine kanunlar dahilindedir. Fakat çağın insanlarının iktidarında olmayan ve peygamberliği ispat eden bir araçtır. Amacı vardır yani.
Orhan:
YanıtlaSilBak ne yazmışım ben sana bir üstteki mesajımda:
"Sünnetullahtan bahseden ayetler bağlamdan çıkarılarak, zorlama anlamlar yüklendiğinde o anlama geliyor."
Bu verdiğin ayetler tam da dediğim ayetler işte. Ayrıca bu tartışmalar yüz yıllardır süregelen tartışmalar. Elektriği keşfetmiş gibi moda girmeye gerek yok di mi?:)
Selam ve sevgiler
Hacı bu buzağının böğürdüğünü nerden çıkardın? Adamlar altından buzağı döküyor sonra ona tapıyor, yok mu bugün altından buda heykeline tapan? Aynı şey işte buzağı heykerli yapmış buna tapıyor. Heykel böğürmez :) Böğüren heykel demek böğürür şekilde yapılmış heykel demektir. Koşan at heykeli yaparsan birisi de bahçede koşan at heykeli var derse bu atın koştuğu anlamına gelmez. 19 konusu beni hiç ilgilendirmiyor o yüzden hızlı geçtim. Peygamberlerin mucizeye ihtiyaçları yoktur, Allahın yasaları değişmez. Ne zamana göre ne kişiye göre hiçbir zaman değişmez. Tabiki bana göre En Doğrusunu Yalnızca Allah bilir. Cinsellik konusuna yorum yazan ilk arkadaş gibi sen yanlış biliyorsun, doğrusunu öğren de gel diyenlerden nefret ederim :)
YanıtlaSilHa şunu da söyleyeyim Allah herşeye kadirdir. Ol deyince olur, yokdan vareder, herşeye gücü yeter. Burda ben,m kastım bu değil. "Bence" Allah "ol" demiştir ve kainat olmuştur, sonra iki ayaklı beşere ruhundan üflemiştir ve beşer sorumluluk almıştır yani insan olmuştur.
YanıtlaSilBundan sonrası fizik kuralları içersinde geçer. Gelecek her fikre saygım var ancak kaynaklar ebu bilmem ne şöyle dedi, abbas bin bilmem kim şöyle buyurdu olmasın. Üzerinde tartışma götürmeyen tek kaynak olan Kuran'dan deliller olursa sevinirim. Olmazsa da üzülmem, çünkü sallamam :)
1- Ayetler cımbızlanmadan ve çarpıtılmadan bütünlük içinde okunursa görülecektir ki orada "değişmez yasa" denilen "dini yasalardır". Allah'ın varlığı ve birliğine iman, şirkten uzak durmanın zorunluluğu vs...
YanıtlaSil2- Hayır yine diğer yanlışına da robot gibi, akletmeden devam ediyorsun sevgili Orhan.
Adem veya İsa tüp bebek yöntemiyle vs. ile yaratılmadı. Rabbimiz ataları olmadan yarattı onları. Adem anne ve babasız , İsa ise babasızdı.
Yani yasanın dışında yarattı onları.
Aynı şekilde İsa'nın gösterdiği mucizelerde topraktan şekiller yapılıp Allah'ın izniyle canlanmaları da bu kainat yasası dışı var olmaya güzel örneklerdendir.
Yine ölülerin diriltilmesi vs. de.
Bir başka "delil" daha verelim:
Bakara Suresi 259 Ya şu kişi gibisini görmedin mi? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o: "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."
Selam ve sevgiler
@Enorton
YanıtlaSilAsıl sen apaçık ayetlere rağmen böğürmediğini nereden çıkardın?:)
Araf 148
iclen ceseden lehu huvâr(huvârun): bir buzağı heykeli onun var böğürme sesi
@Emre
Her zamanki gibi harika açıklamışsın. Orhan ve enorton arkadaşlar da artık anlayacaktır durumu inşallah.
Selamlar
@ sn yazar
YanıtlaSilValla hangi meallere bakıyorsun bilmiyorum ama en begendim meal yazarı olan Sn İsmail Kazdal'ın meallerinden verdiğin ayetleri yazıyorum aşağıya. Hiçbirinde böğürme kelimesi geçmiyor. Yine Sn. Emrenin verdiği ayet de çok farklı.
araf 148
148. Musa, ayrılıp gittikten hemen sonra, kavmi, ellerinde mevcut olan altın takıları eriterek altından bir buzağı heykeli yaptılar ve ona tapınmaya başladılar. O buzağının kendileriyle konuşamadığını, dolayısıyla da doğru yolu gösteremediğini göre göre, onu benimsediler ve zalimlerden oldular.
Taha 87-88
87. "Kavmi, "Biz verdiğimiz sözden kendi kararımızla dönmedik. Ancak o kavmin bize verdiklerinden yanımıza alıp getirebildiğimiz mücevherlerden bir kısmını ateşe attık. Samiri de öyle yaptı. Ama daha sonra Samirî, o erimiş mücevherlerden bir buzağı heykeli döktü. Ve bize "İşte sizin de, Musa'nın da ilâhı buydu. Ama o bunu unuttu ve size de unutturmaya çalıştı." diye mazeret beyan etti.(87-88)
Bakara 259
259. "Ey Resûl! Yahut şu kimsenin hikâyesi sana ulaşmadı mı? Ki o kişi, harap olup yıkılmış ve de terkedilmiş bir şehre ulaştığında, şaşkınlık ve dehşet ruh haleti içinde, "Bu kadar harap hale gelmiş bir beldeyi Allah bir daha nasıl imar edip canlandıracak?" diye geçirmişti içinden. Sürdürmüştü düşüncelerini yürütmeye: "Canlansa, yeniden imar ve ihya edilebilse bile, bunun olabilmesi için yüz yıl geçmesi gerekir. " Bunun üzerine Allah onu oradan uzaklaştırmış, bir müddet geçtikten sonra da tekrar o harap beldeye geri getirmiş ve de sormuştu: "Ne kadar zaman geçti aradan?" O kişi, " O kadar kısa ki, neredeyse bir gün veya daha az" karşılığını verince. Allah: " Evet neredeyse o kadar kısa bir zaman geçti buradan ayrılmanla şimdiki zaman arasında. Yiyecek ve içeceğine bir bak! Henüz bozulmamış bile. Hele bineğine bir bak! Neredeyse hiç değişmemiş. Ama canlanamaz, dediğin viran kent canlanmış, yeniden ihya olmuş." "Ey Resûl! Bütün bunlar, insanları ikna edebilesin diye sana destek olarak verilmiş hayattan örneklerdir. Hele kemiklere bak! Onları nasıl da bir araya getirmiş ve üzerini de etle kaplamışız. O, harap beldenin bir kez daha nasıl dirileceğini, imar olacağını olamaz olarak gören kişinin, "Artık Allah'ın her şeye kadir olduğunu kesin kes anladım" diyerek, şüphesinden kurtulduğunu sana anlatıyoruz ki, bu örnekle şüphede olan kalpleri itminana ulaştırasın.."
@enorton
YanıtlaSilSana meal değil, orijinal metinden ilgili kısmı verdim. Dilersen Arapçası iyi olan birine sor arkadaşım.
O heykel böğürmesi olan bir buzağı heykeli ve zaten tapmalarına-kutsallaştırmalarına neden olan faktör de çok büyük ihtimal bu sıradışı özelliği görünce gaza gelmeleri.
Selamlar
Kıssada bahsi geçen buzağı hakkında tarih kitaplarında ve İbrani kültüründe yeterince bilgi yoktur. Yahudi asıllı olup ihtida eden Muhammed Esed ise Kur’ân Mesajı adlı Kur’ân çevirisinde buzağı hakkında şu açıklamayı yapmıştır:
YanıtlaSilİsrâîloğullarının bu altın buzağısı, besbelli, yüzyıllarca süren mısır etkisinin bir ürünüydü. Mısırlılar Menfis'te tanrı Ptah'ın tecessümü olarak gördükleri kutsal boğaya, Apis'e tapınırlardı. Boğa yaşlanıp da ölünce, onun yerine hemen yeni bir Apis'in doğduğu düşünülüyor ve eskisinin ruhunun ölüm ülkesinde Osiris'e hulûl ettiğine inanılıyor ve bu iki başlı tanrıya bundan böyle artık Osiris-Apis (Greco-Egyptian dönemde "Serapis") adıyla tapınılıyordu. Altın buzağının çıkardığı "boğuk ses"e gelince, bunun, Mısır tapınaklarında bulunan ve içine açılmış bir takım oyuklar sayesinde ses çıkardığı bilinen putlarda olduğu gibi rüzgârın etkisiyle çıkan bir ses olması muhtemeldir. [39–107] "Muhammed Esed Kur'an Mesajı"
“Buzağı” konusu klâsik kaynaklarda yukarıda verdiğimizin dışındaki bir yaklaşımla yer almamıştır. Bizim bu konudaki tevilimiz ise başkadır:
BUZAĞI BÖĞÜRMESİ [ÇEKİCİ, ALDATICI SESİ] OLAN CESET:
Konumuz olan A'râf Sûresi’nin 148. ve Tâ-Hâ Sûresi’nin 88. Âyetlerine dikkat edilecek olursa, bu Âyetlerde buzağı "böğürmesi olan bir ceset" olarak nitelenmiş ve insanların buzağı edinmek suretiyle şirke bulaşıp kendilerine zulmettikleri açıklanmıştır.
Bilindiği gibi, buzağı "sığır yavrusu" demektir. Ancak; günümüzde olduğu gibi, söz konusu olayın cereyan ettiği zamanlarda da yeryüzünde milyonlarca buzağının var olduğu gerçeği, Âyetlerde geçen buzağı sözcüğünün Müteşâbih olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Zaten Rabbimiz de "buzağı"yı niteleyerek sözcüğün anlamını tevil etmiş ve "buzağı" ifadesinin Müteşâbih olduğunu bizzat göstermiştir.
Ceset, herkesin bildiği gibi "ölü vücut" demektir. Ama bu sözcük de Müteşâbihtir ve bize göre burada hakikat anlamı dışında kullanılmıştır. Hatırlanacak olursa ceset sözcüğü Sâd Sûresi’nin 34. Âyetinde de karşımıza çıkmış ve biz orada ceset sözcüğünün Süleymân peygamberi nitelediğini belirterek şu açıklamayı yapmıştık:
Süleymân peygamberin tahtının üzerine bir ceset bırakılması, bize göre kinaye yollu bir anlatım olup bu ifade Süleymân peygamberin bir dönem tahtta yani iktidarda işe yarar işler yapmadığından kinaye olabilir. Nitekim Arapçada toplumda işe yaramayan kişilere - الميّت المتحرّك - meyyit-i müteharrik = hareketli ölü denmektedir. Muhtemelen Süleymân peygamber bir dönem elinde olarak veya olmayarak pasifleşmiştir, çok zayıf düşmüştür, iktidarda olmasına rağmen muktedir değildir, âdeta yaşayan bir ölü durumuna düşmüştür. [39–108] Bkz. Tebyînü'l-Kur-ân, c. 2. s. 388-389
Bize göre, ceset sözcüğü nasıl Sâd Sûresinde Süleymân peygamberin "hareketli ölü" hâlini belirtmek için kullanıldıysa, burada da buzağının aslında hiçbir işe yaramadığını, iradesinin olmadığını, kendi kendine veya başkalarına yarar veya zarar vermeye Mâlik olmadığını belirtmektedir. Buzağının bu işe yaramaz özelliği de A'raf Sûresi’nin 148. Âyetinde Onun kendilerine bir söz söylemezliğini ve bir yol göstermezliğini görmediler mi? ve Tâ-Hâ Sûresi’nin 89. Âyetinde Onlar görmüyorlar mıydı ki, o [buzağı], kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara bir zarara ve bir yarara güç yetiremiyordu ifadeleriyle pekiştirilmiştir.
Buzağının bu nitelikleri aslında insanların Allah'ın astlarından edindikleri sözde ilâhların nitelikleridir. Rabbimiz pek çok Âyette tekrarlayarak bu nitelikleri insanlara iyice tanıtmış ve bu nitelikteki şeylerin ilâh edinilmemesini öğütlemiştir:
YanıtlaSilYûnus Sûresi’nin 18, 106; Meryem Sûresi’nin 42; Enbiyâ Sûresi’nin 66; Mâide Sûresi’nin 76; Ra'd Sûresi’nin 16; Şu’arâ Sûresi’nin 73; Furgân Sûresi’nin 3, 55; Hacc Sûresi’nin 12. ve Bakara Sûresi’nin 102. Âyetleri.
Böğürmesi = çekici, aldatıcı sesi olan ifadesindeki "böğürme" sözcüğünün orijinali - خوارhuvâr sözcüğüdür. Bu sözcük, Lisânü'l-Arab'ta şöyle açıklanmıştır:
Leys, "boğa sesi" olarak; İbn-i Side, "sığır, koyun, geyik ve havada uçan nesnelerin sesi" demişlerdir. Huvâr'ın aslı: Avcı geyik yavrusunu yakalar, onu bir yere bağlar ve onun kulaklarını ovalar. İşte o zaman geyik yavrusu böğürür [bağırır]. Bunu duyan yavrusunu kaybetmiş olan ana geyik, yavrusunun yanına koşar ve avcıya yakalanır. [39–109] (Lîsânü'l-Arab; c. 3 s. 245)
Lîsânü'l-Arab'ın verdiği bu bilgiye göre huvâr, bir “hayvanın normal böğürmesi değil, bir hayvanı tuzağa düşürmek için başka bir hayvana çıkartılan ses’tir.” Yani "çeken, aldatan bir ses"tir. Nitekim bu, bir yöntem olarak ördek ve keklik avında da yaygın şekilde kullanılmakta, hatta huvâr bir nevi boru ile taklit bile edilmektedir.
Konumuza bu bilgiler ışığı altında bakıldığında, Âyetlerde böğürtüsü [çekici, aldatıcı sesi] olan ceset olarak nitelenmiş buzağının [altının] insanları tuzağa düşüren bir özelliğe, aldatıcı bir cazibeye sahip olduğu anlatılmaktadır.
Sonuç olarak bize göre burada konu edilen buzağı, [böğürmesi, çekici, aldatıcı sesi olan ceset], "altın"dır. Nitekim 148. Âyetteki kendi kadınlarının süs takılarından bir buzağı ifadesi de buzağı’nın “ziynet” olduğunu bildirmek suretiyle bu görüşü doğrulamaktadır. "Altın"ın [ziynetin] insanları nasıl tuzağa düşürdüğü, nasıl onları kendisine köle yaptığı [insanların "altın"ı ilâh edindiği], günlük hayatın içinde hiç çaba sarf etmeden görülebilecek bir olgu durumundadır. Ayrıca aynı kıssanın Bakara Sûresi’nin 67–71. Âyetlerindeki anlatımında, ilâh edinilen sığır için kullanılan sarı, lekesiz ve bakanlara haz veren ifadeleri de aynen "altın"ın özelliklerini yansıtmaktadır. Bu konu, orada Rabbimizin Bakara = sığır ifadesinin tevilini yapışı ile daha iyi anlaşılmış olacaktır.
böğüren buzağı hakkındaki yukarıdaki bilgileri Hakkı Yılmaz hocanın sitesinden aldım. Okuyup düşüncelerini paylaşırsan sevinirim.
YanıtlaSilbir noktayı tekrar belirteyim; burada yorum yazma amacım polemik yaratmak değil tartışarak, beyin cimnastiği yaparak en doğrusunu bulmak. Şüphesiz en doğrusunu yalnızca Allah bilir. Sen bilmiyorsun, öğrende gel, yanlışsın, bu işin doğrusu şudur vs şeklinde lütfen bana yönelik sataşmalar gelmesin :)
@Enorton
YanıtlaSilEvet sevgili arkadaşım ben bunları daha evvel okudum, tahrif edilmiş Tevrat'taki Samiri yerine Harun peygambere iftira atan kıssayı da okudum.
Ayetteki buzağı böğürme sesi çıkarıyor. Fakat bunun nedeni bize söylenmiyor. Bize açıkça söylenen Allah'ın bu olayı İsrailoğullarını tam bir biçimde İMTİHAN etmek için vesile kılmış olduğu. Yoksa heykel fizik kurallarına aykırı bir şekilde böğürtüldü mü, yoksa fizik kuralları ihlal edilmeden rüzgar vs. dolayısıyla o ses çıktı da İsrailoğulları böyle mi gaza geldi bununla ilgili açık bir bilgi yok.
Heykel hangi nedenle böğürmüş olursa olsun, burada dikkat etmemiz gereken sıradışı olaya şahit olanların durumu, hemen kutsallık atfetmeleri, tanrılaştırmaları...
Hıristiyanların ağlayan Meryem heykeli olaylarını düşün, Hinduların süt içen heykellerini düşün. Hatta bak bu da video:
http://www.youtube.com/watch?v=tzhfPSxkdb4
Gerçekte sıradışı bir olay olsa da olmasa da algılayanlar açısından olduğu kesin gözüküyor değil mi?:)
Selamlar
Ulan, yokuz diye yokluğumdan istifade ederek ikiniz bir olup beni eleştirmiş ve de sanki ben apışıp kalmışım gibi gayet kendinizden emin "vay, ne güzel açıkladın yaeaa!!" şeklinde birbirinize el şakaları yapmışsınız.
YanıtlaSilYazıklar olsun(özellikle el şakasına)!!
Şimdi Emre'ciğim,
(1) "Din yasası" diye müstakil bir başlık İslam dininde yoktur. Bunu iyi öğren.
Din, ayrı bir konu değil ki, ayrı yasası olsun, sadece onun yasası değişmesin.
Ha, yani sadece din yasaları değişmez, diğer bütün yasalar değişir.
Emre'ciğim, canım arkadaşım, ne olur anla, inat yapmak yerine bir dinle ne diyorum:
"Din, hayattan, yaşadığımız her şeyden farklı bir şey olmadığı için "din yasası" değil, Allah'ın fıtratı vardır."
Bak bak şimdi iyi dinle burayı:
Mucize, peygamberlik senedidir. Bir itirazın var mı buna? Neden böyle diyorum? Çünkü mucize ( a-c-z harfleri) "aciz bırakan" manasınadır.
Hilekarı, sihirbazı(Musa as.), alimleri(İsa as.), şairleri(Muhammed as.) aciz bırakacak vasıfları olacak ki insanlar iman etsin.
Buraya kadar net anlattım, anla bunları artık.
Mucize senedse, insanların görmesi lazım gelir.
Hz. Adem'i yaratılırken kimse gördü mü? Yüooo...
O zaman mucize değildir. Ne alakası var.
Hz. İsa'nın doğumu da değildir. Ama mucize şudur: Hz. İsa'nın bebekken konuşması. Çünkü insanlara bir şey kanıtlıyor.
Allah yasasını değiştiremez, demiyorum. Değiştirmeyeceğini kendisinin söylediğini ifade ediyorum.
Ulan, bu kadar açık anlatımı da anlamaz, itiraz edersen, senin IP numaranı bulur, kişisel adresini de bulur, takip ederim...
O kadar sadece takip ediyorum... :)
ORHAN’IN İDDİASI:
YanıtlaSilMucize evren yasaları dışında olamaz.
Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43)
ANTI+EMRE:
Mucize evren yasalarının dışında bal gibi de olur. Allah her şeye kadir olandır, kendi kurduğu sisteme de, fizik, biyoloji, kimya vs. yasalarına da...
"Sünnetullahtan bahseden ayetler ancak bağlamdan çıkarılarak, zorlama anlamlar yüklendiğinde o anlama geliyor." (Daha Orhan’ın iddiası ortaya çıkmadan evvelki mesajlarda)
Allah’ın kanununda (sünnetinde) değişiklik bulamamak demek Allah’ın evren yasalarına müdahale etmemesi anlamına gelse, evren yasalarına müdahale eden hiçbir örneğin olmaması gerekirdi ayetlerde. Oysa gerek benim gerekse sevgili Emre’nin örneklerini sunduğu üzere var. Mesela Adem'in annesiz babasız yaratılması, İsa'nın babasız yaratılması, İbrahim'in parçalanmış kuşlara üflemesi ve kuşların canlanması ve daha niceleri.
Ayrıca Orhan, vermiş olduğunuz Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43 ayetlerine bağlam içinde bakalım beraber:
Fatır Suresi
43.Yeryüzünde büyüklendiler, kötülük planladılar. Halbuki kötü plan sahibine geri teper. Geçmişlere uygulanan sünnet (yasa) dan başkasını mı bekliyorlar? ALLAH'ın sünnetinde bir değişiklik göremezsin; ALLAH'ın sünnetinde bir sapma göremezsin.
BURADA EVREN YASALARINDAN (fizik, kimya, biyoloji…) BAHSETMİYOR DEĞİL Mİ?
Ahzab Suresi
60. İkiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kentteki saldırganlar (size karşı olan saldırılarına) son vermezlerse seni onlara musallat ederiz; sonra orada, senin çevrende kısa bir süre kalabilirler.
62. Öncekilere uygulanmış ALLAH'ın sünneti (yasasıdır). ALLAH'ın sünnetinde herhangi bir değişme bulamazsın.
BURADA DA EVREN YASALARINDAN BAHSETMİYOR DEĞİL Mİ?
Fetih Suresi
22 Eğer küfredenler sizinle savaşsalardı, sırtlarını dönüp kaçacaklardı. Sonra, bir dost da bir yardımcı da bulamazlardı.
23 Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu-yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde (sünnet) hiçbir değişme bulamazsın.
Burada da yine evren yasalarından değil, Allah'ın emrinden uygulamasından bahsediyor.
Selamlar
https://www.facebook.com/groups/antinefsiemmare/?fref=ts
YanıtlaSilBazı cümlelerini anlamak için 10 defa okumak zorunda kalıyorum.Bu nasıl bir yazımdır yav.
YanıtlaSilFelsefi olarak aslında basit olan bir konu öyle karmaşıklaştırılıp, laf ebeliği içinde sunulmuş ki önümüzde 19'cular tarafından, işin içinden ancak böyle çıkılabiliniyor. Yoksa zaten eğer iki ayet Kurandan değilse, Kuran tahrif olmuştur ve Allah vaadinde durmamıştır argümanı 19'cuların o iki ayetin Kuran'dan olmadığı iddiasını çürütmek için yeterli bir cümle... detaya girmeye bile gerek yok.
SilGerçeği öğrenmek her zorluğa değer;) Selam
Harika...
YanıtlaSilHarika...
YanıtlaSilEline emeğine sağlık. Kafamdaki bazı soru işaretlerini giderdin. Teşekkürler.
YanıtlaSilGüzel yazı olmuş.En azından bazı kişilere yardımcı olur.
YanıtlaSilSevgili yazar emeğine sağlık çok beğendim sanki kendim yazmışım da sonra unutturulmuş gibi hissettim :) Her şeye katılıyorum neredeyse.Böğüren buzağı heykeliyle ilgili başka bir düşüncem var.Samiri'nin yaptığı buzağı ateşe tutunca yani sıcakken buhar ile ve ya rüzgar ile ses çıkaracak bir sistem ile yapılmış olabilir.Ki ben hep böyle düşündüm.Düdüklü tencere gibi.Samiri'ye inanlar bunu mucize(ayet/beyyine) sanmışlar belli ki ancak bu Samiri'in göz boyamasından(sihri/büyüsünden) başka bir şey değil aslında.Allah dilerse kendi kanunun dışına çıkar dilerae çıkmadan ayetler verir bu konuda katılıyorum.Ancak buzağı konusu dediğim gibi olunca çok daha oturaklı oluyor.Aynı musaya karşı çıkan sihirbazladın hareket eden ipleri/sopaları gibi.
YanıtlaSilTeşekkürler. Olabilir. Mühim olan sınananların nasıl algıladıkları ve ne şekilde yorumladıkları zaten. Selamlar.
SilÇok güzel yazmışsınız saldırgan bir uslup yok. Hoşuma gitti, dinsizdeistin 19 elestirisine blogumda cevap vermiştim. Simdi sizinkine bir cevap yazayım. İyi günler.
YanıtlaSilKıssayla pek benzetemedim.Samirinin Allah tarafından imtihan için seçilip, Mucize verilen, Plan'dan haberi olan bir insan olmadığı "ONLARIN GÖREMEDİKLERİNİ GÖRDÜM Elçinin öğretisinden bir avuç aldım ve attım" Kısmından belli ki Tanrının görünen bir varlık olduğu düşüncesi onun gerçek fikri.Buradan anlayabiliriz ki Bu mucize ona Allah tarafından verilmemiş.Yukarıya sen de yazmışsın belki de Rüzgarla çıkardı sesi.Ama Reşad böyle değil, O GERÇEKTEN sıradışı olan bir mucize gösteriyor ve Bu mucizeyi tanık göstererek elçi olduğunu söylüyor.Aynı şeyler mi?Evet bu 2 ayeti atmak Çok fazla CEVAPSIZ soru ortaya çıkarıyor ancak Kafamda da böyle bir soru kalıyor.
YanıtlaSilYani dediğim şu ki Her Elçi İnsanları Doğru söylediğine ikna etmek için bir Mucize gösterir, Reşad'ın mucizesi ise bu değil mi?Samiri'nin gösterdiği heykel Kandırmaca değil mi?Yani Elçiler dışında insanlara Mucize verilebiliyor mu?Samirinin Heykelinin Gerçekten Mucize olmaması, Reşadın Mucizesinin gerçekten mucize olması çok farklı şeyler.
SilEline sağlık
YanıtlaSil