Bugün girdiğim bir dükkanda televizyon açıktı. Gündeme
damgasını vuran, canları acıtan, yürekleri kanatan, Özgecan Aslan cinayeti ile
ilgili bir haber vardı. Bu olayla ilgili herhangi birşeye rastladığımda kayıtsız
kalmak, iki laf etmeden durmak gelmiyor içimden, sustuğumda öfkem katlanıyor,
canımı acıtıyor. Dükkan sahibi beyefendi de aynı ihtiyaçta olacaktı ki, biraz
konuştuk, canilere beddua okuduk. Özgecan için Allah’tan rahmet diledik. O
esnada bir müşteri girdi dükkana. O da aynı bizim gibi hacet giderme arzusuyla
birşeyler söylemek istedi ve dedi ki “O katil var ya o katil, o kıza elini
kaldırdığı anda Allah onu çarpacaktı, böyle gök yarılacak ve üstüne
düşecekti...”
Özgecan için çok üzgün olan bu “sitemkar” genç adam, kötülük
problemi üzerine, daha evvel bu problemle ilgili bloguma yazı yazmış olmama
rağmen, bir kez daha yazma ihtiyacını hissettirdi. Yazının ilerleyen kısmı “Tanrı
ve kötülük ilişkisi” ile ilintili olacak.
Lakin, o konuya geçmeden evvel konu ile ilgili kusmak
istediğim bir şey daha var. Bu da bu olayı takip ederken, gazete yorumlarında, twitter’da,
orada burada denk geldiğim , çok müslüman (!) geçinen birtakım cahil, kendini
bilmezlerin, hiç tanımadıkları pırıl pırıl bir insan hakkında ileri geri konuşmaları ve
onun dini inancını sorgulamaları, hatta ve hatta “tacize uğrayan-öldürülen o kız
zaten ateistin tekidir” gibi alçakça söylemleri, önyargılarından kaynaklanan
zanları ki zannın yasak ve günah olduğunu ayetlerden biliyor olmalıyız,
müslümansak... Bilemiyorum, onları bu kalleşçe söylemlerde bulundurtan,
bilinçaltlarında var olan bir kötülük problemi, yani Allah ve Özgecan’ın başına
gelenleri yanyana koyamamaları ve bu sebeple akıllarınca Allah’ı aklamak için (sümme
haşa) Özgecan’a iftira atmak mı; yoksa gözlerini kör etmiş olan, Rablik rolüne
soyunmaya can atan kibirli hevaları / benlikleri mi? Bu sorunun cevabını
bilmesem de ben her iki argümana da
cevap vermeye çalışacağım bu yazımla.
Yalnız, antrparantez açarak, şunu bir kez daha belirtmeden geçemeyeceğim,
değil
İslam’a göre bu günün ateisti yarının potansiyel müslümanıdır,
insandır, Allah’ın verdiği candır ve ne bir ateiste, ne bir müşriğe, değil
tecavüz etmek, durduk yere öldürmek, yumuşak bir tokat dahi atamazsın. Bunlar
Firavun’a ve onun uydularına / yardakçılarına has davranışlardır. Nokta.
Kibirle ve Tanrı’lık taslayarak, Özgecan’ın yahut bir
başkasının dinini-inancını-takvasını -üstelik elle tutulur hiçbir delil ortada yokken- sorgulayan, zanla hareket edip iftira atıp,
günaha girenlere tövbe etme vesilesi olsun niyetiyle, Cumartesi günü Özgecan’ın
kendisine ait facebook profilini incelerken rastladığım ve ekran görüntüsünü
almak suretiyle sakladığım bir fotoğrafı paylaşayım. Aşağıdaki fotoğraf sevgili
Özgecan’ın 6 Ocak 2015 tarihinde yaptığı bir paylaşımdır. Kendisine Yüce Allah’tan
gani gani rahmet diliyorum. Özgecan’ın da kendisini unutmayacağını bildiği
Rabbi, Rabbimiz, onu cennetinde en güzel şekilde rızıklandırsın. O zalimleri de
bu dünyada gereğince, hakkıyla cezalandırabilir miyiz bilmiyorum ama son
nefeslerini verdikten sonra cehennem azabının en acıklısıyla cezalandırsın
inşallah!
Şimdi, yazımın başında belirttiğim “Tanrı ve kötülük ilişkisine” yavaştan geçecek olursak:
Şimdi, yazımın başında belirttiğim “Tanrı ve kötülük ilişkisine” yavaştan geçecek olursak:
Öncelikle birşey sormak istiyorum.
Bu yazıyı okuyan
tek bir vicdan sahibi aklıselim insan evladı “Özgecan’ın ve ardında gözü yaşlı,
kalbi delinmiş kalan anne-babasının yaşadığı şeyler iyidir. O katiller de
aslında Özgecan ve ailesine iyilik yapmıştır” diyebilir mi?
Diyemez değil mi? Ve muhtemelen diyene de akıl ve kalp sağlığı
yerinde bir insan gözüyle bakmaz?
Ama bunu demeye dili varmayan çünkü bunu demenin kötülükle-
kötülerle mücadele etmek yerine, onu baş tacı etmek olacağını için için,
vicdanının derininde bir yerlerde bilen AYNI insanoğlu, "Bizlerin Tanrı’nın
birer parçası olduğumuzu, yahut bizim Tanrı parçası taşıdığımızı" iddia eden öğretileri
savunabilir, bunları savunmuş olan isimleri sırf o güne dek muhterem, kutsal
insanlar olarak duyageldikleri ve hafızalarına yerleştirdikleri için bağlılıkla
sevebilirler.
Kendinin Tanrı’nın parçası olduğunu savunman yahut
insanların Tanrı’dan bir parça olduğu görüşüne inanman ASLINDA ne demektir
biliyor musun?
Tanrı apriori (önsel yani önkabulümüz) olarak mutlak iyi
olandır ya...
Eğer sen yahut Suphi Altındöken (Özgecan’ın katili) yahut
Cem Garipoğlu (Münevver’in katili) Tanrı’nın birer parçasıysanız,
Suphi ve Cem İYİDİR!
(Çünkü onlar ve herkes, Tanrı’dan bir parça ve Tanrı mutlak iyi olan ya hani!?!)
E peki diyelim ki Suphi ve Cem Tanrısal birer parça olarak çok
iyiler (!) bu durumda bu maruz kalınan cani hareketleri nasıl açıklayacağız Özgecan
ve Münevver ve bu kızların aileleri açısından? Demek zorunda kalacağız ki “Bu onların
tekamülü için gereklidir, iyidir” (Yani eriyorlar, daha da tanrısallaşıyorlar
sümme haşa!)
Peki bu gaddarca eylemleri Tanrısal parça taşıyan(!) iyi kalpli (!) Suphi
ve Cem açısından nasıl izah etmek durumunda kalacağız?
Onlar da tekamül için gerekli olan şartları sağlayan ve zor rolleri kabul eden birer
aktörler. Tekamüllerini böyle tamamlayacaklar.
Oldu mu sana caniler en baş tacı, mükemmel yaratıklar?
Oldu
mu kötüler, caniler iyilerin, masumların tekamülünde rol oynayan gizli iyilik melekleri!!!
Bu anlattıklarımı anlamadıysan, lütfen bir kez daha yukarı dön,
oku ve üzerinde düşün. Anladıysan ve hala bu sapkın, sana farklı kültürlerde
farklı isimlerle yutturulan, İslam’da da vahdet-i vücud, yahut vahdet-i şuhud
felsefesiyle tasavvuf aracılığıyla varlığını sürdüren bu sapkın öğretiyi
savunabiliyorsan, git ve Facebook duvarında bu sapkın görüşleri savunan Rumi’den,
İbn Arabi’den, Rabbani’den ve ismini hep kutsal olarak belleğine yerleştirdiğin
nicelerinden alıntılayarak paylaştığın dörtlükler, satırlar arasına “CEM
GARİPOĞLU VE SUPHİ ALTINDÖKEN BİRER İYİLİK MELEĞİDİR” diye de yaz. Zira, ahlak
mantıklı davranmayı gerektirir. Mantıklı-tutarlı davranmak da senin üst satırda
tırnak içindeki cümleyi savunmanı gerektirir!
Bu sapkın öğreti doğduğun coğrafyada tasavvuf adıyla
özbenliğine zulmetmene yardım edecek. Başka coğrafyalarda ise Hinduizm,
paganizm, yahut Spiritualizm (ruhçuluk) gibi isimlerle...
Özetleyecek olursam,
1) Tanrı apriori iyidir
2) Her insan Tanrı’dan kopan bir parçadır (panteizm,
panenteizm, vahdet-i vücud/ şuhud)
3) Bu durumda Cem Garipoğlu’da, Suphi Altındöken de, İblis
de iyidir. İyilikleri tekamüle katkıda bulunmalarında gizlidir (!)
4) Tanrı’nın ne kendi parçasını ne de tekamüle katkıda
bulunan Suphi ve Cem gibi gizli iyilik meleklerini (!) cezalandırması mantıklı
değildir.
5) Bu durumda zalimler için azap yeri, yani cehennem,
gerçekte yoktur, olamaz. Çünkü ortada ASLINDA zalim de yoktur, kötülük de
yoktur!
Bilmem fark ettiniz mi? Bu yukarıdaki paradoksal felsefi
sistem, sözüm ona Tanrı’nın iyiliğinden taviz vermemek için, "İyi olan Tanrı
kötülüğü yaratmadı, çünkü aslında herşeyi tekamül için yarattı" diyerek, yani
var olan kötülüğü, gözümüzün önündeki realiteyi şizofrenik bir şekilde
yadsıyarak, (ki Tanrı zaten eksikliklerden münezzeh olansa, parçası için
tekamüle niçin ihtiyaç duyduğu da ayrı bir konu!?) bize başa gelen
felaketlerle ermeyi, canilere sevgiyle yaklaşmamızı, onların aslında iyi olduklarını,
kötülüğün gerçekte iyilik olduğunu, acı çekmenin faydalı olduğunu aşılıyor.
Peki... Aklıselim insanlar olarak artık
yukarıdaki sapkın tabloyu kabul edemeyeceğimiz, bu tablonun herkes bu sapkın felsefeye
inanıyor olsa hem bu dünyayı bir kaos ortamına çevirmeye muktedir hem de kutsal
kitapların apaçık ayetleri ile ters olduğunu kavramış insanlar olarak, nasıl
anlamlandıracağız biz tüm bu kötülüğü?
Yani apriori iyi olarak tanımladığımız Tanrı var ise neden
kötülük var? Ya da bu gün dükkana gelen genç müşterinin deyimiyle “O katil var
ya o katil, Özgecan’a elini kaldırdığı anda Allah onu çarpacaktı, neden
çarpmadı???”
Şunlar üzerinden gidelim:
-Tanrı apriori iyi.
- Şizofren değiliz, kötülük de var. Onu deneyimliyoruz.
-Şizofren değiliz, iyilik de var; onu da deneyimliyoruz.
“Kötülük varsa Tanrı yok” diyebiliyorsak eğer -ki
ateistlerin büyük bir kısmı madem tanrı var o zaman neden Afrika’da açlar var?
neden Özgecan’a tacizde bulunan Suphi var? vs. sorularını sıklıkla yinelerler-
o zaman bir teist olarak benim de şu soruyu sorma hakkım var:
Tanrı yoksa neden iyilik var? Neden dünyada israf edilse
dahi herkese yetecek kadar gıda reservi var? Neden Özgecan’ın yaşadıklarını protesto
eden ve suçluların cezalandırılmasını can-ı gönülden isteyen yüz binler var?
Kötülüğün varlığı Tanrı’nın yokluğuna bir delil ise, o zaman
iyiliğin varlığı neden Tanrı’nın varlığına bir delil olmuyor?
Felsefede sorular tersine çevrilerek sorulur ve anlamlı mı bir
bakılır.
Açıkçası ben ne ateistlerin sorusunda, ne de kendi sorumda
beni TEK BAŞINA Allah’ın varlığına ya da yokluğuna ikna edecek bir nitelik göremiyorum.
Demek ki kötülük problemi başlı başına Allah’ı inkar etmek
için bir neden değil. Kötülük problemi bir baş kaldırış, isyan aslında. Kötülük
varsa Allah yok demek kadar, iyilik varsa Allah var diyememe karamsarlığı,
bedbahtlığı.
A’la Suresi
Rabbinin o yüce adını tespih et! O ki yarattı, düzene koydu, O ki miktarını, şeklini belirledi, yolunu çizip aydınlattı.O ki otlağı çıkardı, Sonra da onu sellerin sürüklediği morarmış bir atık haline getirdi. Seni/sana okutacağız da artık unutmayacaksın. Allah'ın dilediği müstesna. O, açıklananı da gizleneni de bilir. Sana, en kolay olanı kolaylaştıracağız.Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver! İçine ürperti düşen, öğüt alacaktır.İçi kararmış bedbaht ise ondan kaçınacaktır. En büyük ateşe girer o.
Rabbinin o yüce adını tespih et! O ki yarattı, düzene koydu, O ki miktarını, şeklini belirledi, yolunu çizip aydınlattı.O ki otlağı çıkardı, Sonra da onu sellerin sürüklediği morarmış bir atık haline getirdi. Seni/sana okutacağız da artık unutmayacaksın. Allah'ın dilediği müstesna. O, açıklananı da gizleneni de bilir. Sana, en kolay olanı kolaylaştıracağız.Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver! İçine ürperti düşen, öğüt alacaktır.İçi kararmış bedbaht ise ondan kaçınacaktır. En büyük ateşe girer o.
Amaç gerçekten doğruya, gerçek olana ulaşmaksa evren
ayetlerini, Allah kelamı olduğunu iddia eden kutsal kitapların ayetlerini
incelemeliyiz, samimi ve tutarlı bir şekilde Allah’a varış ancak böyle olabilir.
Daha evvelki yazımda belirttiğim gibi, kötülük problemi
ahiret vaadinde bulunmayan deistik bir Tanrı’nın sorunudur aslında. Kurduğu sistemin içinde kalıcı ödül ve ceza içeren bir ahiret yaşamı olduktan sonra Allah varsa neden bu dünyada kötülük var gibi bir argümanla O'na baş kaldırılması makul değildir.
Yüce Allah ise Kitab’ında yukarıda detaylıca açıkladığım
katilleri masum gizli kahramanlar gösteren ve tekamülü merkeze koyan, kendisine
yarattıklarıyla şirk koşulan felsefeyi değil, kendisine inanıp bu dünyayı
geçici, ahireti ise kalıcı ödül ve ceza yeri olarak görerek yaşayanları ve ona
göre davrananları ödüllendireceği, aksi davrananları ise cezalandıracağı bir
sisteme iman etmemizi istemiştir. İşte bu tavsiye ettiği sistem bu dünyada
Suphilerin var olmasını, var olsa bile cezasız kalmasını, Özgecanlara
kıyılmasını gerçek anlamda engelleyen tek yaşam felsefesidir. Tabi özgür irademiz olmasından şikayetçi değilsek! Allah katından
indiği varsayılan bir öğretinin-dinin insanı sapkın bir yola değil, vicdan pusulasıyla uyumlu, iyi biri olmaya
yönelten bir din olması, bence en temel gerekliliğidir ve Allah kelamı olduğunun da en önemli kanıtlarından birisidir.
Kötülük problemi hakkında yazdığım eski yazımı okumak için:
http://antispiritualist.blogspot.com.tr/2012_07_01_archive.html
Selam, sevgi