Bu blog yazısı, http://www.dunyabirmasaldir.com adresinde bulunan ve internette dolaşan “IŞID Gerçek Müslümandır, ve Allah
Tüm Kötülüklerin Anasıdır (ironi yok, düz anlamıyla)” yazısından yola çıkılarak
yazılmıştır.
Söze
müslüman kimliğimi hiç devreye sokmadan, başlıktaki sorunun ikinci kısmı olan
“Allah tüm kötülüklerin anası mıdır?” ile ilgili objektif birkaç kelam ederek
başlayacağım.
Allah’ın ya da Tengri’nin ya da Şeytan’ın ya da futbolun, ya da
arseniğin, ya da alkolün kötülüklerin anası olma gibi bir durumu nasıl
olabilir? Dünyadaki savaşların sadece %7’si din savaşı ola dursun, Haçlı
seferlerinin, Filistin'deki masum çocukların tepesine yağan bombaların,
Arabistan'da recm cezası yoluyla insanların öldürülmesinin dinle bağlantısı
elbette var. Ama din olmasaydı da katliamları, iğrençlikleri, misafir olarak
uğradığımız halde bir türlü paylaşamadığımız şu gezegende yaptığımız
bozgunculukları mazur göstermek için bazı nedenler uydurulmayacak mıydı? Eğlence
amaçlı yapılan bir futbol maçının bile holiganların ölümüne neden olduğu bu
hayatta, "din olmasa, Allah olmasa kötülük olmazdı, kötülüğün anası işte
bunlardır" demek çocukça bir hezeyandan başka bir şey değildir. Ayrıca medeni
hukuk sisteminin dinlere dayandığını yahut ahlakı da ancak dinle
temellendirebildiğimizi hatırlamakta fayda var. İşte tam da bu bağlamda teist değerler
benimsetilerek yetiştirilmiş din karşıtlarının "dinler olmasaydı dünya şöyle
şahane bir yer olurdu" söylemlerini hiç gerçekçi bulmuyorum. Acaba aynı
şeyi ahlaki değerlerin büyük balığın küçük balığı yemesi üzerine kurulu olduğu
bir sistemde söylemeye devam edebilirler miydi? Madem hayatın kanunu güçlü
olanın yaşamını devam ettirebilmesi yani doğal seleksiyon...
Şimdi Müslüman kimliğime geri dönecek ve “Işid gerçek müslüman mıdır?”
sorusuna cevap arayacak olursak, öncelikle, birazcık hafızamızı tazelememiz gerekiyor.
Çünkü bu noktada ““IŞID Gerçek Müslümandır” iddiasında bulunan ateist yazar haklı. Zira,
yazısının giriş kısmında diyor ki:
“Olayın özü, Işıd’i anlayamamaktan kaynaklanıyor. Evet ne yazık ki
Türkiye’de hala insanlar Işıd’i anlayamıyor. İster hoşunuza gitsin, isterse
gitmesin, Işıd gerçek müslümandır, sizler değilsiniz. Eğer kur’an’ı ve Hz.
Muhammed’in yaşamını referans alıyorsanız, durum budur”.
Yani diyor ki Kuran’a ek olarak
peygambere atfedilen hadisleri, siyerleri, nüzul sebeplerini, vefatından
yüzyıllar sonra toplanan bu kaynakları din alanında rehber kabul ediyorsanız,
bu kaynaklar sizi Işid’in savunduğu yaşam felsefesine götürür.
Ahlaklı insandan beklenen tutarlı
olması ve inandığı değerlere göre yaşamasıysa bu elemanın da bunu söylemeye
hakkı var.
Dinin tek kaynağının Kuran olduğunu bizzat Kuran'ın kendisinin söylediğini, peygamberimizin gerçek
sünnetine de sadece ve sadece Kuran’dan erişilebileceğini, onun vefatından 200
sene sonra derlenen hadislerin din alanında bir şey ifade etmediğini, mezhep
savunucularının “Elbette ana kaynak Kuran’dır” deyip, sonra ayetlerin hükmünü hadisleri
kullanarak iptal ettiklerini, bunun bir tutarsızlıktan ve yalandan başka birşey
olmadığını, örneğin recm (taşlayarak öldürme) cezası gibi bazı ülkelerde
sıklıkla uygulanan rezilliklerin, hadis öğretileri takipçisi mezhepler yoluyla
pratikteki dinde yer bulduğunu, ortalıkta farklı farklı görüşler/ yorumlar bulumasının
temelde bir metodoloji sorunu olduğunu; bir başka ifade ile ortada İslam adında
bin tane farklı din olmasının temel sebebinin “Dinin kaynağı nedir?” sorusuna
verilen cevapların “sadece Kuran yeterli, sümme haşa!” olmak yerine, Allah
kelamı olan Kuran’a inat edermiş ve kafa tutarmışcasına “Dinin kaynağı Kuran ve
sahih hadislerdir” veya “Kuran+ sünnettir (ki kaynağı yine hadis)” yahut
“Kuran+ hadis+ icma+kıyas” vs. olması, olduğunu hem ben kendi blogumda ve diğer
yazdığım yerlerde, dolaysız yahut dolaylı yoldan satır aralarında, hem de
dostlarım kendi bloglarında, forumlarda defalarca anlatmışlardı.
Bu metodoloji sorunu gerek müslüman olmayan insanlar
tarafından Kuran’ın sağlıklı ve içlerindeki ayetlerle paralel bir şekilde
anlaşılmasının, gerekse biz kendini müslüman olarak tanımlayanların içimizdeki
zamanla bozulmuş, çürümüş tarafların düzeltilebilmesinin ve düzgün-bilge insan
olarak yaşamanın önündeki en temel engel, bir nevi “Introduction to Islam/
ISL101”, olduğu için üzerinde ısrarla durulmasında fayda var. Elbette hepimiz,
insan olduğumuz için ve herhangi bir metne bakarken, en azından ilk bakışta,
derinine inmeden yahut o konudaki putlarımızı kırmadan, o güne dek bize
dayatılanla, öğretilenle, ezberletilenle o metne bakacağımız için, yani onu
kendi paradigmamız sınırları içinde algılayabileceğimiz için, bize yine Kuran’ı
anlama konusunda da en sağlıklı rehberliği sunan Kuran’ı dinlemek durumundayız.
O sebeple öncelikle yukarıda bahsettiğim konularda,
delillerle gidebilmek adına, eski çalışmalarımıza bir göz atılmasında fayda
var:
- Hadisler niçin İslam’ın kaynağı değildir?
Kuran ve Allah’ın Kuran’ı anlamada aracı kıldığı akıl/
mantık baz alındığında Kuran dışında hiçbir şey İslam dininin kaynağı olamaz.
Delillendirme kısmı için videomuzu izleyiniz:
-Bu da, Youtube’da rastlayıp
beğendiğim, en güvenilir hadis kaynağı olarak addedilen Buhari’nin nasıl bir
yalancı olduğunu rakamlarla ortaya koyan bir video:
-Kuran’ın ne şekilde okunması
gerektiğini anlatan yazım:
Hafızamızı tazeledikten ve
Sezarın hakkını Sezar’a, yazarın hakkını yazara verdikten sonra, yazarın
sitesinde sunduğu argümanların, gerçek İslam’a yani Kuran’a ne kadar uygun olup
olmadığına bakalım ve böylelikle "Işid Kuran’a göre gerçek müslüman mıdır?" sorusunun cevabı
da kendiğinden ortaya çıkmış olsun.
Yazarın Web sitesindeki iddiası:
Türban -eğer kur’an’a inanıyorsa-
öyle takılıp çıkarılacak- bir aksesuar değil.
Ve delil olarak parantezle
eklemeler yapılmış bir mealden (sanırım Diyanet meali) alıntı yapılmış:
Nur 31:
Ve mü’min kadınlara söyle, bakışlarını
indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zahir olan kısımlar
(görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini
yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya
babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya
erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin
oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya
erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin
farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri
bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü’minler, hepiniz Allah’a tövbe edin!
Umulur ki, böylece felâha eresiniz.”
**
Cevabım:
Ayeti dürüst bir şekide incelemeden evvel, başörtüsü konusundaki
görüşümü açıkça söyleyeyim. İmtihan dünyasına gelen her birey, başka birisinin
can- mal güvenliğini tehdit etmediği sürece, dilediği gibi giyinmekte ve
davranmakta özgür olmalıdır, olmak zorundadır. Aksi taktirde, özgür irade ile
yapılan bir seçimden bahsedilemez. Bu bağlamda, kadınların başının açık
olmasını, yahut mini etek giymelerini desteklediğim kadar, kadınların kendi
özgür iradeleriyle çarşaf giymelerini, türban takmalarını da sonuna kadar
destekliyor ve antrparantezimi kapatıyorum, zira konumuz bu değil. Kuran’ın bu
konudaki görüşü nedir ona bakacağız şimdi:
Nur suresi 31 ve kul lil
mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ
yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinnne, ve lâ
yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev
ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî
ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl
irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ
yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve
tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).
furûcehunne (ferc): cinsel organ/ avret yeri.
vel yadribne (felyedribne): koymak, kapatmak (kimi meallerde iddia edildiği üzere "salmak" değil)
humurihinne (hımar): örtü (nereye koyduğuna göre değişir- bildiğin
"cloth")
cuyûbihinne (cuub): yaka açığı, koyun
Doğru meal:
Mümin kadınlara da söyle: bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını
korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini
göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına
göstermesinler: kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut
oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut kardeşlerinin
oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç
içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların
kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden,
gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler,
Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!
Bu ayetten ancak göğsü kapamak farz çıkar. Saçı kapamak değil. Tabi ayeti
yorumlayan kişi "ferclerini korusunlar" ifadesini "kadın yürüyen
vajinadır" o sebeple her yeri avret yeri mentalitesine sahip değilse. Ki
görüldüğü üzere bu da sağlıksız (!) bir “yorum”dan öteye gidemez.
**
Yazarın web sitesindeki iddiası:
Işıd 21. Yüzyıl’da Kur’an’a uygun “Köle Pazarı” kurdu ve bu
Kur’an’a uygun bir şey. Çünkü savaş esirlerinin kölelik ve cariyelik yapmaları
kur’an’a göre olağan bir şey. Kur’an kesinlikle köleliği yasaklamaz, sadece
“iyi davranın” der. Sizin de bileceğiniz üzere “iyi” kavramı ise çok
görecelidir. Misal adam çıkıp, “e kardeşim, iyi davranıyoruz, yemek veriyoruz
besliyoruz, koynumuza alıyoruz, kalacak yer veriyoruz. Daha ne?” diyebilir. ya
da “böbreklerini, kalbini iç organlarını kesip kesip organ mafyasına satmıyoruz
ya! emrimizde çalıştırıyoruz.” diyebilir. Kur’an’a uygun argümanlar, çıkıp da
İslami argümanla bir şey diyemezsiniz.
Nisa Suresi 24. ayet: “Savaşta esir olarak
ellerinize geçen cariyeler dışında, tüm evli kadınlarla evlenmeniz de Allah’ın
yasasıyla size haram kılınmıştır.”
**
Cevabım:
Kuran’da geçen ve Türkçe’ye köle
olarak çevrilen iki kavram vardır: abd ve rikab.
Abd para ile alınıp satılan,
tarlada orada burada efendisi için çalışan insan gibidir. Örneğin, Zeyd’in bir
köle (abd) olduğu ve sonra azad edildiği söylenir.
Rikab ise savaş esiridir. Yani
iki topluluk savaşır, birisi kazanır ve hayatta kalanlar elinde esir olarak
kalır. Bunları salarsan sana yine saldırabilme ihtimalleri vardır, salmadan
evvel yine saldırma ihtimalini bir şekilde ortadan kaldırman gereklidir. Yani atsan,
atamazsın, satsan satamazsın öyle bir durumdur. Yazarın cımbızladığı ayette
geçen savaş esiri “rikab” kategorisindedir.
Müslümansak Kuran’a bütüncül
olarak bakmak zorundayızdır. Yoksa Bakara 85’i reddetmiş olur ve aynı ayet
gereğince küfre sapmış oluruz:
“...Yoksa Kitab'ın bir kısmına
inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası,
dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en
şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.”
Kuran’ın, bir ayetini kabul edip diğerini reddeden kişileri küfre sapmış olan kişiler olarak nitelemesinden ötürü
Nisa 24’ü de diğer ayetlerle bütünlük içinde algılamamızın zorunluluğu anlaşılır:
Ayetin irdelediği durum şu: normalde evli mümin kadınlarla evlenilemezken, bu
kadınlar hali hazırda evli de olsalar kendileriyle evlenilebiliyor.
1. Bakara 221'e göre zaten genel kural olarak mümin müşrikle evlenemiyor. Bu
durumda bu kadınlar müşriklikten vazgeçmiş ve süreç içinde müslüman olmuş
kadınlar.
2. Bu kadınlar kendisi müslümanlığa geçmiş ve kocası geçmemiş, putperest inancı
sürdüren kadınlar. Bunu nereden anlıyoruz? Kocası da müslümanlığa geçmiş olsa
zaten mümin birinin evli olduğu kadınla nikah yasak Nisa 24'e göre.
3. Bu durumda kadınlar zaten artık inançları gereğince müşriklerle evli kalmak
istemeyen ama bir takım nedenlerle (örneğin uzakta olma vs.) boşanamayan
kadınlar.
İşte bu kadın ve savaş esiri olarak alınıp süreçte müslümanlığa geçmiş kadınlar
için yapılması gereken Nisa 24'te belirtilmiş. Kuran’da çok övülen, Firavun’un
karısı üzerinden hayali bir örnekle daha detaylı açıklayacak olursam:
Kadın Firavun'dan belli bir prosedürle boşanamıyor, örneğin sadece o ülkeden
uzaklaşıyor. İşte bu durumda Nisa 24 devreye giriyor ve bir müslüman erkek bu
kadınla evlenebilir oluyor. Ayete göre böyle bir durumda Firavun’la olan
nikahının Allah nezdinde önemi yoktur ya da bir başka ifade ile mümin adam
açısından bu kadının evli olması bir sorun teşkil etmemektedir.
Ayrıca abd (köle) edinme de
ayetlerce kesin olarak yasaklanmıştır. Sadece köle edinme değil, Allah’tan
başka bir efendi kabul etme, birisine gönüllü olarak köle olmak da yine
yasaktır.
Firavunların, diktatörlerin
bizlerden tek farkı ellerindeki kazanılmış kudretleridir, yoksa onlar da birer
insandan başka bir şey değildir. Onların yaptıkları zulümde kendileri kadar,
onların tağuti sisteminin muhafaza edilmesini sağlayan yardakçılarının,
uydularının da payı vardır ayetlere göre:
İbrahim 21. Hepsi toplu halde,
Allah'ın huzuruna çıkmış olacaklar. Ezilip horlananlar, büyüklük taslayanlara
diyecekler ki: "Biz sizin birer uydunuzduk. Şimdi siz Allah'ın azabından bir kısmını bizden
uzaklaştırabilir misiniz?" Cevap verecekler: "Allah bize kılavuzluk
etseydi elbette biz de size kılavuzluk ederdik. Şimdi inleyip feryat etsek de
sabretsek de bir. Sığınacak hiçbir yerimiz yok."
Ve müslümanlar Fatiha Suresi'ndeki
“Yalnız sana kulluk ederiz” ayetine iman ederek Allah’a topluca söz verirler
O’ndan başkasına kul-köle olmamaya.
Maide 89 Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama
bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir
yeminin keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu
doyurmak, yahut onları
giydimek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne
kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde
yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size
ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz.
Sırf Maide Suresi 89. Ayet bile
bir müslümana köle edinmenin yasak olduğunu açıkça ortaya koyar. Ayette yemin
bozmanın kefaretleri arasında yoksul doyurmak, yahut giydirmek yahut köle azad
etmekten bahsedilir ve ayetin devamında bunlara imkan bulamayanın ne yapması
gerektiği söylenir. Kölesi olan birinin buna imkan bulamaması gibi bir durum
söz konusu olabilir mi? Burada müslümanlardan istenilen müşriklerin kölelerini azad etmeleri ve bu köle sınıfını eritmek, yok etmektir.
Kölelik konusunda daha fazla
bilgi edinmek isteyenler şu yazıdan faydalanabilirler:
Yazarın web sitesindeki bir diğer
iddiası:
Işıd Kur’an’a uygun bir Soykırım yapıyor
Şu anda 21. yüzyılın en büyük
soykırımları yaşanıyor gözümüzün önünde. Binlerce yıldır orada yaşayan halklar
yerlerinden yuvalarından kovuluyor, kürtler, türkmenler, yezidiler, persler..
sırf sunni değiller diye!
Ama Kur’an böyle buyuruyor. Onlar
kafir, allahın yoluna iman etmiyorlar (bakış açısı) ve kafirlere karşı en katı
şekilde saldırmayı buyurmuş kuran. öyle gönül gözüyle iyilikle değil.
Tevbe Suresi, 73. ayet: “Ey Peygamber,
kâfirlerle ve münâfıklarla savaş, onlara karşı şiddetli davran. Onların yurdu
cehennemdir ve orası, ne de kötü dönülüp varılacak bir yerdir.”
Onlara şiddetli davran! Güzel
allah gene güzel buyurmuş, Işıd ise maşallah elinden gelen tüm şiddeti
uyguluyor. Devamı da var:
Tevbe Suresi, 14. ayet: “ Onlarla
savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin;
sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.”
Enfal suresi 39. ayet: “Yeryüzünde fitne kalmayıncaya
ve insanların Allah’ın dininin egemenliğini kabul etmelerine kadar onlarla
savaşın.”
Bakara suresi 191. Ayet: “Onları Nerede yakalarsanız
öldürün. Sizi yurdunuzdan çıkardıkları gibi siz de onları yurtlarından çıkarın.
Fitne, adam öldürmeden beterdir.”
**
Cevabım:
Yine Bakara Suresi 85’i ayeti
hatırlıyor ve ayettekiler gibi küfre düşmemek için Kitap’a bütüncül bakıyoruz:
“...Yoksa Kitab'ın bir kısmına
inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası,
dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en
şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.”
Ayetlere göre nefsi müdafaa
haricinde savaş, yani saldırı savaşı yapmanın mümkünatı yoktur. Kaldı ki
yazısına cevap verdiğim yazarın, bir üst ve bir alttaki ayeti almadan
cımbızlayarak eleştirme amaçlı sunduğu örneğin Bakara 191. Ayeti bile aslında
müminlerin savaştığı kişilerin kendilerini inançlarından dolayı yurtlarından
çıkaranlarla olduğu anlaşılmaktadır. Özetle, Kuran ayetleri bütüncül olarak
okununca, ayetlerin nüzul sebebine gerek kalmadan, Muhammed peygamber ve
çevresinde ona tabi olan müslümanların düşünce suçu gerekçesiyle / sırf Allah’a
inandıkları için işkence ve zulme maruz kaldığını açıkça görebiliyoruz. İşte
böyle bir baskı ve işkence durumunda Kuran pasifist bir yaklaşım izlememizi
değil, misli ile karşılık vermemizi istemektedir.
“Allah sizi, din hakkında sizinle
savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara
adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever.” (60:8)
Yukarıda verdiğim ayet durumun sadece nefsi müdafa ile sınırlı olduğuna bir delil olmakla birlikte, aynı zamanda inançsız da olsalar, din hakkında bizimle savaşmayan insanlarla barış içinde bir arada oturabileceğimizi de gösterir. Yani kafir bile olsalar, iki grup birbirine baskı yapmadan ve inancını aşılamaya çalışmadan aynı topraklarda bir arada oturabilir.
Bu konu hakkında onlarca ayet
olduğu için en güzel cevabı Caner Taslaman’ın şu videosu ve aşağıdaki blog yazısı verecektir:
**
Yazarın web sitesindeki bir diğer iddiası:
Işıd /
El-Kaide’nin Amerikan’ın ürettiği bir şey olması mühim değil, Takiye Kur’an’a
uygundur.
Şimdi çıkıp diyebilirsiniz bu
Işıd el kaide amerikanın kurduğu bir şey diye. Doğru olması veya olamması bir şey
değiştirmez. Takiye ile amerika’ya bir süre itaat etmiş olmaları Kur’an’a ters
değil.
Nahl Suresi’nin 106.ayet: “Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse
-kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini
kâfirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap
vardır.”
-Kalbi iman
dolu olduğu halde inkara zorlanan başka-
Amerika inkara zorlamışsa inkar
ettik gözüküp bir süre öyle güç kazanmaları mübah bir strateji.
Daha da net bir ayet
Al-i İmran Suresi, 28. ayet: “Mü’minler inananları bırakıp da, Allah’tan
gelen gerçekleri örtbas edenleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah
ile bağını koparmış olur, kendinizi onlardan gelecek tehlikelerden korumak için
bu yola başvurmanız hariç. Ancak Allah sizi kendi emirlerine karşı gelmekten
sakındırıyor. Çünkü bütün yollar Allah’a varır.”
Normal’de bir müslüman kesinlikle
ama kesinlikle müslüman olmayanla arkadaşlık kuramaz. Yani bir müslüman benim
gibi bir allahsızla arkadaş olursa, günah işlemiş olur. Aynı şekilde Amerika
ile de bir ilişki kurarsa günah işlemiş olur. Şiilerle de, kafir kürtlerle de
veya herhangi bir “sunni olmayan unsurla” arkadaşlık yasak!
Ancak diyor ki, kendinizi
onlardan gelecek tehlikelerden korumak için bu yola başvurmanız hariç. Eğer
amerika ırak’ı işkal ettiğinde onlarla ilişki kurmuşlarsa, veya vakti zamanında
sovyetler afganistan’a saldırırlarken Amerika’dan destek alarak kurulmuşlarsa,
bu Kur’an’a uygundur.
Ama artık güçlendiler
palazlandılar. Artık Cihad zamanı.
Cevabım:
Neresinden tutsam elimde kalan
bir iddia daha.
Öncelikle Kuran’a göre bir gayri
müslimle sırf arkadaş olmak değil, evlenmek bile helaldir. Kuran’da şirk koşmayan
kitap ehli ile evlenilebileceği net bir şekilde söylenir. Kuran’ın bir ayetini kabul edip,
diğerini kabul etmemek gibi bir durumun mümkün olamayacağını yukarıda zaten ayetlerle
göstermiştik.
Müslüman olmayanları dost
edinmeme konusunda cımbızlanarak sunulan en yaygın ayet şudur:
Maide 51 Ey iman edenler!
Yahudileri ve Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin
gönül dostlarıdır. Sizden kim onları gönül dostu edinirse o, onlardandır.
Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
Oysa bağlama ve ayetin devamına
baktığımızda dost edinilmemesi gerekenin kimler olduğu açıklanır:
Maide 57 Ey iman edenler! Sizden
önce kitap verilenlerden ve küfre sapanlardan, dininizi oyun ve eğlence
edinenleri dost tutmayın. Eğer inanıyorsanız Allah'tan sakının.
Dost edinilmemesi gerekenler
dinimizle, inancımızla dalga geçenlerdir. Yani her Yahudi, Hıristiyan
yahut müşrik değil... Kaldı ki Kuran burada saydığı insan gruplarından kitap
ehli olanlarla evlenmeye izin verir.
Maide 5 ....Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap
verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde;
iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız
şartıyla size helaldir...
Sadece kitap ehliyle değil, bizim
inancımıza saygısızlık edip, onu bir eğlence aracı yapmadıkları sürece müşrik,
ateist, deistle de arkadaş olunabilir. Bu konuya da, cennete girmiş
birisinin ahirete inanmayan bir arkadaşı ile ilgili deneyimini anlatan şu ayet açıklık getirmektedir:
Saffat Suresi
51. İçlerinden bir sözcü şöyle der: "Benim yakın bir arkadaşım
vardı." 52. Derdi ki: "Sen gerçekten şunu tasdik edenlerden
misin?"53 "Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten
cezalandırılacak mıyız?" 54 Dedi: "Siz de bir araştırır
mısınız?" 55 Araştırdı, nihayet onu cehennemin ta ortasında gördü. 56
Dedi: "Vallahi, az kalsın sen beni de buralara düşürecektin."57
"Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına
girmiş olacaktım."
Açıkça görüldüğü üzere, bu ayette bir müslüman dünyadayken bir kafirle yakın
arkadaş olmuş, birisi cennete, diğeri ise cehenneme gitmiştir.
Yazarın bir diğer iddiası:
4- Işıd’e
itaat etmemek Kur’an’a aykırıdır.
Şimdi daha da öte bir konuya
değineyim. Eğer Işıd’e itaat etmezse o bölgedekiler, ulul emre itaatsizlik
olur. Bu da kur’an’da hoş karşılanmaz.
Nisa suresi 59. ayet: “Ey inananlar, Allah’a, peygambere ve
içinizden emredecek kudret ve liyakata sahip olanlara itaat edin.”
Evet Irak ve suriye bölgesinde
Işıd “emredecek kudret ve liyakata
sahip“. eğer ona itaat etmezlerse açıkça Kur’an’a ters düşerler.
Türkiye’de şu anda emredecek
kuvvete sahip değiller ama yarın öbürgün kuvvetlenirlerse ve itaat etmezsen,
kafir konumuna düşeceksin, Kur’an böyle buyuruyor, bunu bil!
Cevabım:
Gerçekten
Kuran’a bire bir uyan bir merci olmadığı sürece neyin itaatinden
bahsedilebilir? Zulme ortaklığın itaatinden mi? Işid’in Kuran'a uygun
tanımıyla uzaktan yakından alakası olmadığını zaten yazının başından
beri ayetlerle göstermekteyiz. Bir kişinin ya da cemaatin Allah'ın adını
ağzından düşürmemesi, dindar gözükmesi, hatta namaz kılması, ibadetleri
tam yerine getirmesi onu Kuran’ın tanımına uygun birisi yapmaz. Bu
bağlamda, Arap müşrikleri ne kadar müslüman ise Işid de işte o kadar
müslümandır. Zira onlar da Allah’a inanmakta idiler:
Araf 28 Bir iğrençlik
yaptıklarında şöyle derler: "Atalarımızı bu hal üzere bulmuştuk. Yani
Allah emretti bize bunu." De ki:
"Allah, edepsizliği/iğrençliği emretmez. Allah hakkında, bilmediğiniz
şeyler mi söylüyorsunuz?"
Maun Suresi 4. Vay haline o namaz
kılanların ki, 5. Namazlarından gaflet
içindedir onlar!
6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
İddiaların sahibi yazarın
bağlamından çıkartıp sunduğu ayetlerin Kuran bağlam bütünlüğü içerisinde ne
anlama geldiğini ve aksinin neden mümkün olamayacağını gördükten sonra yazara
hak verdiğim noktalara son kez geri dönecek olursam, dünyada sözüm ona müslümanları
temsil eden “İslam Konferansı Örgütü”, “İslam İşbirliği Teşkilatı”, “Türkiye
alimler Birliği”, “Dünya Müslüman alimler birliği” gibi kuruluşların “Işid bizi
ve İslam’ı temsil etmiyor” diye yaptıkları bir Işid kınama duyurusuna da
rastlamamış olmamızın tuhaflığı tartışılmaz.
Sanırım gerçekten, Kuran’dan çok
uzaklaşıp, sapkın bir pagan öğretisi haline gelmiş inanç sistemlerine hiç de ters
olmadığından bu açıklamaları yapmaktan uzaklar. Lakin, bu sorunların çözümü
gerçeklerin üzerini örtmekte yahut ayetleri bağlamından koparıp sunmakla değil,
ancak ve ancak insanlara inançlarının inandıklarını iddia ettikleri Kitap’la
nasıl çeliştiğini göstermekle ve Kuran’daki gerçek dine, İslam'a dönüşle olacaktır.
Selam, sevgi